Ahmet Arvasî’nin Antitezleri

İlkokulu bitirdikten sonra babası tarafından sanat öğrenmesi için bir kuyumcunun yanına verilen Ahmet Arvasî, bir gün kuyumcuda çalışırken Müftü Mâsum Efendi içeri girer. Kuyumcuyla sohbet eden müftü, bir ara Ahmed Arvasî’ye bakar ve yanına çağırarak kim olduğunu sorar. Abdülhakim Efendi’nin oğlu olduğunu öğrenince, “Babana selam söyle, seni okutsun, ilme versin. Senin mesleğin sarraflık değil, ilimdir” der. Böylece Ahmed Arvasi’nin ilim yolculuğu başlamış olur. Babası hemen onu okula yazdırır. Kendi deyimi ile “bir terbiyeci” olur ve sayısız öğrenci yetiştirir. Yıllarca öğretmenlik yapar. Tek derdi hafızasını kaybetmiş bir millete, kaybettiğini hatırlatmaktır. Bir nesil yetiştirmek için çırpınır, köşe yazıları ve kitaplar yazar, konferanslar verir. Ve en son daktilosu başında yazısını yazarken Hakk’ın rahmetine kavuşur.

Dava adamlığı ve mütefekkirliği aynı bünyede birleştiren Ahmed Arvasî, yazdığı eserlerle hem tezlerini hem de antitezlerini ortaya koymuştur. Bu bağlamda kapitalizm, komünizm, ırkçılık, kafatasçılık, faşizm, azınlık ırkçılığı, siyonizm, masonluk, hümanizm ve din ve millet duygusu istismarcılarına karşı antitezlerini çeşitli eserlerinde somutlaştırır. Çünkü bir insan kendi dünya görüşünü açıkladığı gibi antitezlerini de belirtmelidir. Böylece hem ne olduğu hem de ne olmadığı vuzuha kavuşmuş olur.

Arvasî, hürriyet fikrinden hareket eden kapitalizmin, gerçekte onu sömürmekte ve katletmekte olduğunu söyler. Liberalizmin kontrolsüz gelişmesinden doğan kapitalizm; “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” formülü ile, iktisadi hürriyeti ulvi rotasından çıkarmış ve beşeri maksadını kaybederek “ekonomi için ekonomi” gibi gayet sakat bir yola girmiştir. Bunun sonucu ise kaba bir materyalizme alet edilerek sömürülmektir. Böylece çok uluslu şirketler, milletlerarası bankalar, tröstler, karteller ve tekeller son derece etkili hale gelmiş ve olan işçiye olmuştur. Milyonlarca insan sömürülmüş, karın tokluğuna çalıştırılmış ve insanlık haysiyeti yerle bir edilmiştir. Fakat bu sakat durum başka bir büyük hatayı yani komünizmi doğurmuştur. Karl Max ve Friedrich Engels, bu ıstıraplı ve endişeli dünyanın insanlarını peşlerine takmış ve onları olmadık maceralara sürüklemiştir. Kapitalist ve egemen sınıfın diktatörlüğünden dem vurmuşlar ama bu sefer de işçi sınıfı adına bir partizan sınıfın diktatörlüğüne sebep olmuşlardır. Lenin, Mao ve Stalin’in sınıfsız ve özgür bir dünya adına katlettiği insanların haddi hesabı yoktur. Bu durumu Arvasi şöyle ifade ediyor: “Komünizmin bütün gücü, kapitalizmin, zulüm ve çelişkilerini ortaya koymaktan ibarettir. O, bu zulüm sistemini göstererek, kendinde ‘zulmetme hak ve salâhiyetini’ bulan reaksiyoner bir zulüm sistemdir.”

Ahmet Arvasî renk ırkçılığı ve kafatasçılığa ise “Ademoğlulları” olarak tek bir kaynaktan gelindiğini söyleyerek karşı çıkar. İnsanların ırkını seçme hakkı yoktur çünkü bu doğuştan kazanılan bir özelliktir. Faşizm de yine kapitalizm ve komünizme bir reaksiyon olarak ortaya çıkan sömürgeci ve emperyalist bir akımdır. Bu akım, tarihi idealizmin kurucusu Hegel’in “sübjektif ruh olan fert ile objektif ruh olan cemiyetin sentezinden devlet doğar” düşüncesine dayanır.  Çünkü Hegel’e göre devlet “Bir şahıstan ibaret bir şefin hür ve hâkim tesiri altındadır ki milli fikir tam ifadesini bulur… Şahsi irade haline gelen umumi iradedir.” Fakat Arvasî, faşizm ve nazizmin Avrupa’nın sosyal ve ekonomik yapısı içinden çıktığını ve bu ortamın hazırladığı dünya görüşleri olduğunu söyleyip, Türk milletinin, milli vicdanı yoğuran mukaddes değer ve ölçülerden istifade ederek kendi sistemini kendisinin kurması gerektiğini ifade eder.

Siyonizm ve masonluk da Arvasî’nin karşı tez sunduğu tehlikeli oluşumlardır. Yahudilerin bir millet olarak meşru hak ve hürriyetlerinin elbette kabul edileceğini ama “bütün insanlığı, Yahudi’nin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik kontrolüne alıp sürüleştirmek gayreti” içinde bulunan beynelmilel siyonizme karşısında çok şuurlu ve planlı bir mücadele vermek gerektiğinin altını çizer. Siyonizm yenilmez bir güç değildir. Gücünü ise düşmanını vurmadan önce, onu çok iyi tetkik etmesinden, zayıf ve güçleri ile tanımasından alır. Masonların da kendileri hümanist olarak ifade ettiklerini, yeryüzüne hürriyet, eşitlik ve kardeşlik getirmek için çalıştıklarını söyleseler de durum hiç de ifade edildiği gibi değildir. Bugün artık masonların planları ortaya çıkmıştır.

Kâinatın özü, Allah’ın yeryüzündeki halifesi, en şerefli ve en güzel biçimde yaratılan olarak ifade ettiği “insan”ın hümanizmin insan tanımıyla ilgisi olmadığını anlatan Ahmet Arvasî, hümanizm maskesi altında, başka milletlerin tarihini, kültürünü, devletini yok etmeye yönelik hareketleri ve niyetleri çok iyi tanımak gerektiğini ve bugün süper devletlerin maskelerinden biri olduğunu söyler.

Buraya kadar kısaca ifade ettiğimiz antitezler aslında Ahmed Arvasî’nin hayat görüşünü de ortaya koyuyor. İnsanın araştırmak, düşünmek, inanmak zorunda olduğunu, bu ihtiyacın âlemşümul olarak tezahür ettiğini ve hiç kimsenin uzun müddet şüphede, kararsızlıkta, boşlukta duramayacağını söyleyen Arvasî, iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış herkesin bir şeylere inandığının farkındadır ve herkesin bir dünya görüşü olduğunun da son derece bilincindedir. Bu sebeple doğru bildiği ve inandığı mukaddes davasını özellikle gençlere anlatmak için elinden gelen tüm gayreti gösterir. Son nefesine kadar inandığı hakikatleri yazar, anlatır. Bütün ömrünü öğretmen ve öğrenci olarak geçirir ve bu yüzden başına gelmedik kalmaz. Türk İslam kültür ve medeniyetini savunduğu ve böylece güçlü bir nesil yetiştirmek istediği için bazı çevreler tarafından aforoz edilir. Ama bu durum onun gayretinin önüne geçemez. Milli birlik ve bütünlüğümüzü bozmak isteyen fikir ve izm’lere karşı saf tutan ve durduğu yerin hakkını da veren Arvasî, milli bilince ulaşmak içinse yeni bir insan tanımı ortaya koyar. Yümni Sezen’in ifadesiyle fizik ve metafizik yerine, insan ve insan ötesi anlayışını teklif eder. Ve bu teklifin hayat geçmesi için “Kendini Arayan İnsan” ve “İnsan ve İnsan Ötesi” kitaplarını yazar ve şöyle der: “Kapitalist ve Komünist materyalizmin kara ve kızıl dehlizlerinde, kendi varlığından uzak düşürülen insanı, hiç şüphemiz kalmamıştır ki, sadece İslam,  yeniden kurtarıp mutlu kılabilir.”

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir