Benim Yazı Güme Gitti

Her şey Mücahit Emin Türk’ün yazısına Rıza Can Ermiş’in yorum yazması ile başladı. Akabinde ilginçtir başka bir yazarımız Demal Öcen, Rıza Can Ermiş’e cevap yazdı. Sonra Demal Öcen’e Rıza Can Ermiş cevap yazdı. Sonra tekrar Demal Öcen, Rıza Can Ermiş’e cevap yazdı. Biz ilk yazıyı yazan Mücahit Emin Türk nerede diye sorar iken onun da yazısı geldi.

Biraz karışık mı oldu ne?

***

 

Rıza Can Ermiş ve Demal Öcen arasındaki tartışma benim yazım üzerine başladı. Ama tartıştıkları meseleler yazımın ana fikrinin çok dışında kaldı. “Marks paranız yok diye açtırmıyorlar” dedi derken ironi yapmıştım. ElbetteMarks bu kadar bayağı şeyler söylemez. Hume da söylemez, Dekart da söylemez. Ama teşhirci kadınlar onların fikirlerini şehvetlerine alet ederler. Bekâretini kaybetmeden Marksist olamayacağına inanan bayanlar olmuştur, olmamış mıdır? Benim sözüm Marks’a değil etek boyunu kısaltmak için Marks’ı kullananlaraydı. Dolayısıyla Rıza Can ile Demal Öcen arasındaki tartışmanın “Ben Kendim İçin Bakmıyorum” yazısı üzerinden değil iki farklı Marks anlayışı üzerinden yürüyen bir tartışma olduğunu düşünüyorum. Yine de yazımı manipüle eden bu tartışmaya da üçüncü bir Marks yaklaşımıyla katılmak isterim.

Küfrün ihsanı, kâfirin kıymeti olmayacağı konusunda Demal Öcen’e katılıyorum. Ama Marks’ın imansız yani köksüz fikirlerinin doğru anlaşılması sorunu ve bir yerlerde işe yaraması ihtimali vardır.

Marks’ın artı değeri üzerine düşünürken çıktığım bir zihinsel yolculuk var. “Artı değeri anladığımı”, “Artı değeri geliştirdiğimi”, “Artı değeri eleştirdiğimi” filan hiç iddia etmeksizin sadece kendimce aklımdan geçenleri Marks’ı ve teorisini tenzih ederek beyan edeyim ki Rıza Can kızmasın.

Misalen fabrikası olan biri bir ürünü 10’a üretiyorsa fabrikası olmayan 20’ye üretir. Sonra ürün piyasaya sürülür, arz talep dengesi devreye girer ve ürünün fiyatı 25 olarak belirlenir. Fabrikatör 15 kazanır, zanaatkâr 5 kazanır. Peki neden? Çünkü fabrikatörün sermayesi vardır. Dolayısıyla sermaye sahipleri aslında piyasayı sömürür. İşçiler sermayeleri olmadığı için hem pahalıya ürün alırlar hem de kendi ürettikleri kazancın çok azına sahip olurlar. Bunun ilk akla gelen çözümü fabrikayı işçilerin, milletin, devletin yapmaktır. Komünizm bunu denemiştir ama bu sefer de tembellik baş göstermiştir. İşçilerin çalışma hırsı yerini kaytarma arzusuna bırakmıştır. Dolayısıyla sermayenin halkları sömürmesinin önüne geçilememiştir. Ne var ki günümüzde yeni bir imkân doğdu. O da üretim aşamalarının atlanması. Önceden bir malı perakendeci 50’ye, toptancı 40’a, sanayici 30’a, üretici 20’ye satardı. Şimdi süpermarket zincirleri direk üreticiyi satın alıyorlar. Dolayısıyla malı 20’ye mal ediyorlar. Perakendeciyi, toptancıyı hatta sanayiciyi ezip geçiyorlar. Piyasa BimCarrefour gibi zincirlerin hâkimiyeti altına giriyor. Sonuçta piyasada sadece müşteri ve süper satıcı kalıyor. Şimdi bir adım daha ileri gidelim. Müşterinin süper satıcı olduğunu düşünelim. Örneğin Bim gibi bir mağazalar zincirinin müşteriler tarafından yatırım ortaklığıyla kurulduğunu farz edelim. Geriye ne kalıyor? Hiçbir şey. Satan ve alan aynı. Artı değer nerede? Hiçbir yerde, artı değer yok. İşçiler kendi fabrikalarını satın aldılar, oldu bitti. (!) Böyle anlatınca çok sempatik görünüyor ama bana kalırsa bu kapitalizmin son ve en tehlikeli numarası. Burada görünmeyen sömürücüler devreye giriyor:“ortam sağlayıcılar”.Twitter ve Facebook’un market halleri. Herkes kendi haberinin muhabiri, kendi gazetesinin muharriri olsundan herkes kendi malının üreticisi olsuna giden süreç ve bütün insanların bu sürece dâhil olabilmek için açmak zorunda oldukları aynı kapı…

Yemek yiyenlerin sayısı ne kadar az olursa artıkları toplayacak olanlara o kadar yiyecek kalır. Yenidünya düzeninde süper sermayeler hatta belki de tek bir sermaye bütün artı değeri sadece kendisi yiyerek aslında artığı azaltıyor. Kredi kartı müptelası 21. yüzyıl insanının devasa alışveriş merkezlerine sığınmadan edemeyişinin arkasında sanırım bu yatıyor. Piramidin ortasındakilerin payları en üsttekiler ve en alttakiler tarafından paylaşılırsa dünyanın büyük çoğunluğu azınlığın iktidarına elbette razı olur. Bu yeni sistem için sokağa bile dökülür. Arap Baharı, Occupy Wall Street…

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir