Ertan Babacan fikir yazılarıyla artık Edebifikir’de…
***
Vicdan; davranışı ve eğilimleri denetleyen, değerlendiren, kimi zaman cezalandıran bir mekanizmadır. Benliğin yıkıcı talepleri karşısında vicdanın kendince harekete geçmesi olarak nitelenebilecek pişmanlık duygusu, bir çeşit iç isyandır. Diğer karşılığıyla nedamet hissi; gönlün iç mimarisidir, ölmemiş vicdanın özündeki hesaplaşmadır. Bu hesaplaşma geçmişteki hataları tekrarlamamayı sağlar, yeni başlangıçlara zemin hazırlar. Cesare Pavese, hayattaki en kötü şeyin “başlangıç duygusunu yitirmek” olduğunu söyler. Her sağlıklı vicdan sancısı, yeni bir sürecin önsözüdür. Pişmanlık, nefsanîlikten kemâlâta yükselten bir sıçrama tahtası olarak insanı terbiye edici özelliğe sahiptir.
Onarıcı pişmanlığa, yaptıklarının meydana getirdiği feci akıbetin farkına varanlar ulaşabilir. Aşırı özgüvenle şişmiş kişisel memnuniyet hissi, nedamet duygusunun gün yüzüne çıkmasını engeller. Yanlış kararlar sonucu oluşan duygusal çöküntünün ardında, probleme dair ciddi bir idrak bulunur. Bu idrakten yoksunluk, ya pişmanlık imkânının üstünü örterek yapılanı paklar ya da pişmanlığı şekilsel kılar. Böylece kişi; hatalarını sahiplenme, yanlışı davranış tarzı haline getirme, önerilere kapanma gibi kısır döngülere maruz kalır. Nedametin hissedilebilmesi, yaşanan durumdan farklı ihtimallerin hayal edilmesini gerektirir, bu da soyut düşünme kabiliyetinin gelişmesiyle mümkün olur.
Sahici pişmanlığın oluşamamasının sebeplerinden bir diğeriyse, yapılan yanlışa karşı insanın derununda sinsi bir isteğin ve gizli bir rızanın yatmasıdır. “Ben bu günahı, o günkü şartlar öyle gerektirdiği için işlemiştim. Başka türlü yapamazdım” şeklinde bir avuntu, pişmanlık görüntüsü altında yanlışı savunma refleksidir.
Dostoyevski, “İlk yapılan yanlışa kaza, ikincisine hata, üçüncüsüne ise tercih denir” der. Tercih seviyesine ulaşmamış her kaza ve hata yüreği sızlatır. Yanlış, tercih halini alırsa vicdan susar. Böylece “vicdansız”lık, “vicdan sızısı”nı hissetmeyen insan görünümlü canlının sıfatı olur. Çoğu zaman alışkanlıklar, pişmanlıkların doğurduğu içsel hesaplaşmaları etkisiz hale getirirler.
Her tercih, içinde potansiyel pişmanlıklar barındırır. Kişi kendi kararlarını vermeye başladığı andan itibaren pişmanlığın çekim alanına girmiş olur. Bu alan, aynı zamanda özerkliğin ve erginliliğin de bedelidir. Seçenek çoğalıp tercih özgürleştikçe sorumluluk artar ve pişmanlığın kapsamı genişler. Hayatlarının dümenini başkalarına bırakanlar, pişmanlık duymamanın hafifliği içinde, yolunda gitmeyen işler için başkalarını suçlayarak sıkıntısız ve konforlu bir şekilde yaşarlar! Çünkü tercih ve sorumluluk yoksa pişman olacak bir sebep yoktur.
Benliğin pişmanlığa düşmeme konusundaki gayreti, kararsızlık olarak hayatımızda karşılığını bulur. Kararsızlık, pişmanlık yaşama fobisidir. Tercih konusunda karşılaşılan gerilimi ele veren kararsızlık durumu, gelecekle ilgili pişmanlık yaşama kaygısının doğurduğu bir mekanizmadır. Hata yapma ve risk endişesi, seçeneğin çokluğu, özgüven eksikliği ve sorumluluk duygusunun gelişmemiş olması kararsızlığı artırır. Oysaki doğru, tek denemeyle kendini ele vermez. Pişmanlık; muhakeme ve sorgulama kabiliyetini geliştiren, olaylar karşısında alternatif çözümlerin, bakış açılarının da olduğunu öğreten önemli bir tecrübedir. Samuel Beckett “Hep denedin, hep yenildin. Sorun değil, yine dene yine yenil. Daha iyi yenil” diyerek ağır yenilgilerin iyi yorumlanan pişmanlıklar sayesinde büyük kazanımlara dönüşebileceğine işaret eder.
Zamanın ruhuna uygun davranma konusunda uyumsuzluk, şimdiyi düne mahkûm etmeye, geleceği geçmişin kalıplarıyla yargılamaya yol açar. Pişmanlık böyle bir zaman çatışmasının ürünüdür. Kimi insan geleceğe, kimisi ise geçmişe dönük yaşar. “Bugün”ün “dün” ya da “yarın” olduğunda kıymet kazanması, şimdiyle bütünleşmeye manidir. Yarına umut, düne hasret; bugünün tadını kaçırır. Her karar ve tercih, zamanın kendine has koşulları içinde değerlendirilir. Şartlar ve zaman değiştiğinde daha önce doğru varsayılan bir karar yanlış görünebilir. (Zaman aşımına rağmen değişmeyecek suçlar bellidir.) Dün geçerli kabul edilen bazı şahsi tercihlerin bugün değişime uğraması, güncelliğini ve tazeliğini yitirmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla pişmanlık “o an” alınan kararın/davranışın sonucudur. İnsanın pişmanlık yaşaması, içinde bulunduğu anın önemini kavrayamamasından kaynaklanır.
Sağlıksız pişmanlığın içine sızmış bir virüstür, “keşke” ile başlayan anlatımlar…“Keşke”; pişmanlık ateşinin isli dumanı, varsayımlar üzerinden senaryolar üretmenin verimsiz hafifliğidir. Belirli bir süreç içerisinde meydana gelen bir olayı, o süreçten bağımsız yargılama ve yorumlama işgüzarlığıdır. Her birimin özelliklerini, zamanın-mekânın-öznenin farklılıklarını değerlendirme konusundaki yetersizlik, sübjektif öneri ve fikirleri mutlaklaştırıp geçmişi fanusta seyretme olarak neticelenir. Hz. Peygamber keşke ifadesini “şeytanın ameline yol açacağından” hoş karşılamamıştır. Bu bir tür şeytandan rol çalmaktır, rahmetten uzaklaştırıcı bir davranışa bürünmektir. Çünkü esas itibariyle “keşke”, kişinin kader programda gördüğü “kusuru” kendince düzeltme cüretidir!
“İyi ki” diye başlayan cümleler yıkıcı pişmanlığın kardeşi olan “keşke”nin düşmanıdır. İyimserin lisanında geçmişe dair anılar “iyi ki yapmışım”, kötü yaşanmışlıklar ise “neyse ki atlatmışım” formunda dökülür. İyimser, bir saniye bile öncesini geri getiremeyeceğinin farkında olarak rotasını şimdiyi de içine alan büyük bilinmez geleceğe çevirir. Buna rağmen eğer içinde pişmanlık duyguları depreşirse, irfan ehlinin dediği gibi der: “Ey pişmanlıktan münezzeh Rabbim, beni bağışla, zira benim pişmanlığım bile bir varlık ifadesidir.”
Tanımlanmamış duygular insanoğlunda ilkelliğin kaynağıdır. İnsanlaşmak duyguların terbiye görmesiyle gerçekleşir. Zararlı davranışlar sonucu gelişen iç huzursuzluk, his seviyesinde kaldığında üzüntüye, kaygıya, içe kapanmaya ve özgüven eksikliğine yol açabilir. Pişmanlığa ilişkin sebepler irdelenip tanımlandığında nedamet hissi, düşünce boyutuna yükselir, olumsuz duygusal bileşenlerden kurtulur, negatif etkisini yitirir. Sağlıklı ve net bir biçimde kişi yaptıklarıyla yüzleşir, meydana gelen yanlışın nedenlerine iner, çözüm odaklı dersler çıkarır, gayrete yönelir. Tercihimizin yanlış olduğunu kabullendiğimiz an hissettiğimiz pişmanlık, olaydan sonuç çıkartma kabiliyetimizi artırır. Bu durum düşünce gelişimi açısından gereklidir.
Suçluluk hissi ile pişmanlık çoğu zaman birbiriyle karıştırılan duygulardır. Suçluluk hisseden kişi, pişmanlık hissedenden farklı olarak kendini değersizleştirir, kendinden utanır. Bile isteye yapılan yanlış tercihler suçluluk duygusunu, istem dışı yanlışlar ise pişmanlığı doğurur. Diğer bir ifadeyle pişmanlıkta kaza, suçluluk duygusunda kast esastır. Suçluluk duygusu kuyuda kalmaya razı olmaktır, pişmanlık ise kuyudan çıkma gayretini kuşanmaktır. Kişi, oluşan sonuçlardan kendini sorumlu hissediyorsa, ahlaki olarak da o davranış yanlışsa pişmanlığı vicdan azabına dönüşür. Pişmanlığın yoğunlaştırılmış şekli olan vicdan azabı, insanın derunundaki terbiye edici cehennem kuyusudur. Yaşam serüveninde pişmanlık, kötülüğe giden yolun ardındaki duraktır. Bu durakta hayata yeni bir sayfa açma fırsatı elde eder insanoğlu; yeter ki hatasını savunmasın, yalana, hileye, ikiyüzlülüğe başvurmasın.
Pişman olmamak insanın hayalinde oynadığı ilahlık oyununa kendini kaptırıp mistik bir hezeyan peşinde koşmasıdır. Hayatında seçeneklerin fazlasıyla bulunduğu, her an bir tercihle karşı karşıya kalan insanın hata yapması ve bir süre sonra diğer seçeneğin daha iyi olduğunu anlayarak pişmanlık duyması kaçınılmazdır. Akıl yetisinin yerinde kullanılmaması ve anlayış darlığı, yapılan yanlışlardan sonuç çıkarılamamasına neden olur. Çünkü ahmakların dünyasında pişmanlığa yer yoktur. Pişman olmamak kibrin meydana getirdiği bir yanılsamadır. “Büyük görünürsem büyürüm” illüzyonudur. Pişmanlığın üzerini örtme eğiliminin aslı “tercihlerimde hata yaptığım anlaşılırsa küçük görülürüm” kompleksidir. Çaresi basittir, insan olduğunun farkına varmak… Zira pişmanlık en basit olanın taşıdığı erdemdir.
Ertan Babacan
3 Yorum