istanbul günleri -4

 

cebimdeki bir avro

iştahlı, kösnül, yadigar ejder tiplemelerinden biriymiş gibi iğrenç havası var e5 yolunun. yahya kemal’e sormuşlar: “ankara’nın en çok nesini sevdiniz üstat?” o da nükteyi patlatmış: “e5’i olmayışını!” laf açılmışken, yahya kemal de az iştahlı, az kösnül, az anasının gözü bir adam değilmiş. yine yahya kemal’den laf açtım… doğru, aramızda var bir gıcıklık. ama sonra anlatırım. siz e5’i unutmayın, devam edelim biz.

kaç zaman var ki cebimde 1 avro ile bu şehrin sokaklarında, caddelerinde yürüyorum. dolmuşa bozuk para vereceğim zaman karşılaşıyorum onunla. ümraniye’nin, karadenizlilerden geçilmeyen muhitimdeki barınağıma ulaştığımda, bakkaldan su alayım dediğimde sağ cebimdeki bozuklukların arasından sıyrılıveriyor 1 avro. onun, rutinleri bölen, beklenmedik avucuma seyirtmeleri, herhalde beni bu satırları yazmaya sevk ettirdi. işte bu 1 avro, bir ara elimi cebime attığımda gelmez olmuştu. herhalde bir dolmuşa, aceleyle para verirken elli kuruş diye verdim diye düşünmüştüm.

bilmem, bilir misiniz, 1 avrolar bizim elli kuruş boyutlarındadırlar. ben de yeni öğrendim, bu 1 avroyu cebimde taşımaya başladığım zamandan beri biliyorum. sevimli bir boyuttur bu. gerçi paranın nesi sevimli ki boyutu sevimli olsun diyeceksiniz. siz de haklısınız. 1 avroların tura tarafında mozart var. vah mozart! daha hayatının ilk devresinden itibaren babası tarafından kullanılmış bir adamdı. şimdi de avrupa birliği denilen zavallı topluluk, yine kendisi üzerinden prim yapıyor. otuz altı yıllık ömründe rahat yüzü görmedi. şimdi mezarında kemiklerine katmerli romatizma sızlaması enjekte ediyorlar! bu banknotlar, paralar ne iğrenç varlıklarmış. insanın kapitalizmden bir kere daha miğdesi bulanıyor. bizim andavallılar da yunus emre’nin resmini 200 tl üzerine bastılar. buyur burdan yak! avrupalı şaşkolozlarla bizim abidikleri, aydoğan k’nın keskin kılıcına tevdi ediyorum.

işte bu 1 avro, ne yapacağıma karar vermediğim bu 1 avro, herhalde kayboldu diye düşündükten bir müddet sonra, bir akşam yine ümraniye’deki barınağımın civarındaki bakkaldan “işten dönüş tedariği” yaparken avucuma tekrar geliverdi. pantolonumun sağ cebiyle kabanım arasında, bu ikisiyle de sırt çantamın ön gözü arasında biraz gezip muhtemelen tekrar sağ cebime düşmüştü avrocuk. tabiî sürpriz oldu benim için. hatta biraz sevindim bile diyebilirim.

içinizdeki birtakım ruhsuz okurlar: “ne diye seviniyorsun birader, 1 avro’nun nesi sevindiriyor?” diye gıcıklaşabilir. allah affetsin diyorum. cebimde 1 avro, avro’nun üstünde ise genç yaşta cızlamı çeken mozart ve ben; istanbul’un bol merdivenli köprülerinde, insanların sinirlerini vıcık vıcık eden toplu taşıt duraklarında, beni hipnotize eden bilgisayar ekranlarının karşısında beraberce huzursuz yaşamaya başladık. gündeliğin rutini içinde, size bir sabite hissi veren ne varsa, o gündelik telaşe içinde değerli oluyor. çünkü ruhumuzun bir seviyeye, bir yere rapt olma inkıyadı var. sıkılmak diye bir şey icat edildi yaşadığımız çağda. o hâlden bu hâle, cümbüşten cümbüşe, o renkten bu renge dalma arzusuyla tatminsiz insanların sevimsiz kalabalığıyla rahatsız oluyoruz artık. rutin, sükûnet demektir. her gün cebimde 1 avro’yu buluşum, her gün mopaş’tan iki adet portakal ve bir adet elma alışım, her sıkarbaksın önünden geçişimde sert sert bakışım, sulhi abi’yi o günkü ilk görüşümde tebessüm etmekten kendimi geri tutamayışım, haftanın altı günü davut abi’nin “disc jokey”liğinde sanat müziği dinleyişim… rutinler iyidir. “iyi de birader, biz niye rutinden bunalıyoruz o zaman?” diyen sazan okuyucu, kulağını iyi aç burada! ben haftanın altı günü acıbadem köprüsünün merdivenlerini çıkıyorum ve bunu yapmaktan hiç hoşlanmıyorum. bu rutinden bunalıyorum. “ee n’oldu? hani rutin iyiydi?” be hey ahmak okuyucu, görmüyor musun her gün cebimde 1 avro’yu görmek benim elimde, gidip bozdurursam bu iş sona erecek ama o köprüyü mecburiyetten, iradem dahli olmadan çıkıyorum!

şimdi sen düşün bakalım, neleri mecburiyetten yapıyorsun? bak bakalım, hayatında sana ait bir şey kalmış mı? bak bakalım, kapitalizmin icbar ettikleri dışında hayatında ne var? gafil okuyucu, seni de büyük yazar ve dost aydoğan k.’nın keskin kılıcına tevdi ediyorum. git ve müstahakkını al!

“iyi de pek muhterem muharrir bey, bu 1 avrocuk zât-ı âlînizin kesesine nasıl dahloldu?”

biliyordum meraklı, sevimli, anlayışlı okuyucu bu soruyu soracağını. öbür gafili yolladım, sana rahat rahat anlatabilirim bunun hikayesini ama biraz sabret, inşallah “cebimdeki 1 avro-2”de olacak onun hikayesi. hadi bakalım, özletme kendini yine gel.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Çaylak Hekim , 28/10/2018

    “rutin, sükûnet demektir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir