Rüzgâra Tutulmuş Günler – 8

26 Kasım 2018 – Pazartesi

Bazen şahit olduğum çok küçük bir ayrıntı bile hayret duymama sebep olabiliyor. Böyle anlarda, ne kadar sığ gözükürse gözüksün insanın çok derin ve ilahî bir yönünün olduğunu hissediyorum. Sanki o an uzansam elim lâhûtî bir boyuta geçecek ve saydamlaşacak. Kaldı ki hepimiz Allah’a karşı son derece saydamız. O’ndan hiçbir şeyi saklayamayız.

Bazen de şahit olduğum son derece basit gözüken bir olay, insandan umudumu kesmemi salık veriyor. Her ne kadar bu yönlendirmeyi reddetsem de bir tarafıma kötümserlik gelip oturuyor. İşte böyle anlarda son derece somut ve kaskatı oluyorum. Adeta kendi kendimi yiyorum. İnsan nasıl böyle olabilir, sorusu beynimi kemirirken saatlerin çabucak geçmesini, bir unutmanın beni sarmasını istiyorum. Ama sanki inadına saniyeler saat kuvvetinde kalbime iniyor. Somutluğumun içinde boğulduğumu hissediyorum. Sonra mı, sonra sessizce orayı terk ediyorum ama imgelemimi işgal eden o görüntü ve o görüntüden doğan düşünceler bende kalıyor.

***

Bir arkadaşım, kırk yaşıma girmek üzere olduğum için bana kırk yaş duasını hatırlattı. Ahkaf suresinde geçen ayetin meali şöyle: “Nihayet insan, gücünü kuvvetini bulup daha sonra kırk yaşına girince, “Ya Rabbî!” der. “Gerek bana, gerek anneme babama lütfettiğin nimetlerine şükür yoluna beni sevket. Senin râzı olacağın makbul ve güzel iş yapmaya beni yönelt ve bana salih, dine bağlı, makbul nesil nasip eyle! Rabbim! Senin kapına döndüm, ben Sana teslim olanlardanım.” (Ahkâf 46/15) Bu aralar bu duayı dilimden düşürmüyorum. Malum artık gençlik beni terk etmek üzere. Açıkçası gençliğin terkinden dolayı üzülüyorum, çünkü bu durum aslında ölüme yaklaştığımı da imliyor. Ölüm: kaçınılmaz son.

Kırk yaş hem madden hem de manen kemal yaşıdır. Artık taşlar yerli yerine oturmuş, gereksiz heyecanlar ve korkular gitmiş ve olayları aklıselim ile değerlendirme dönemi başlamıştır. Gençlik bitmiş ve orta yaş kendini göstermiştir. Daha ağırkanlı hareket etme dönemi kırk yaş ile başlar. Olaylar, artık sadece olaylardan ibaret değildir. Olayların sebepleri ve sonuçları daha derin bir şekilde analiz edilir. Yere daha sağlam basmanın sinyalleri kendini gösterir. Bütün bunları içimde ilginç bir şekilde yaşıyorum. Değerlendirmeye çalışıyorum ama içimden bir ses Allah’tan kırktan küçük gösteriyorsun diyor ve ben bu sese engel olamıyorum. İnsan martuşkaya benziyor aslında. İç içe kişilikler yani… Birini dinlesem ve onunla sulh yapsam diğeri beliriyor. Bazen de toplu saldırıya geçip heveslerime karşı beni mağlup ediyorlar. Ben de tekrar kırk yaş duasına sarılıyorum. Ah sarılma isteği, insanı hiç bırakmıyor.

   29 Kasım 2018 – Perşembe

Dün, hastalığı sebebiyle amcamı ziyaret etmek için köye gittim. Köy deyince bende de güzel imgeler canlanıyor ama bir yaşanmışlığı olmadığı için çok da kalıcı olmuyor. Şehirde doğup büyümenin sıkıntıları olsa gerek. Ara ara şehir hayatından yani kalabalıktan sıkılıp köye yerleşmeyi herkes gibi ben de düşündüm ama yine herkes gibi ben de bu işi beceremedim. Sanıyorum yorgunluktan kaynaklanan ve kendini kandırmaktan başka işe yaramayan bu istek, aslında tersinden şehirde kalmayı sağlayan bir âmil. Bunalan insan, rahatlamak ve bulunduğu ortamdan çıkmak ister. İşte köye yerleşme isteği de böyle anlar için bir aspirin hükmünde. Ama asla içilmeyen bir aspirin. Evdeki bir dolabın çekmecesinde duran ve gerektiğinde çıkarılıp gösterilen bir aspirin sadece.

Köye gittim diyordum. Amcamı ziyaret ettikten sonra köyümün sakin sokaklarında gezinmeye başladım. Hareketlerim ağırlaştı. Yürüyüşüm iyice yavaşladı. Aynı anda düşüncelerim ise hızlandı. Düşünmek için durmak gerektiği boşuna söylenmiyormuş meğer. Sonra büyüklerimi ziyaret ettim. Bunlar, genelde altmış yaş üstü kişiler ve hepsinin ağzında ölüm kelimesi vardı. Nasılsın, işin gücün iyi gidiyor mu, sorularından sonra konu bir şekilde ölüme geliyordu. Ölümün kaçınılmaz olduğu vurgulandıkça vurgulandı. Adeta ağız birliği yapılmışçasına gittiğim her evde bu konuyu konuştuk. Sonradan düşündüm de yaşlı olmak aslında ölümü her an yaşamaktır. Çünkü sürekli, hem akrabalarının hem de arkadaşlarının ölüm haberi gelmektedir. Ve dünyaya karşı arzular ise bu gelen ölüm haberleri sebebiyle azalmaktadır. Zaten Efendimiz de (s.a.v) “Lezzetleri yok eden ölümü çok hatırlayınız” buyurmakta. Kısacası yine köye yerleşemedim ve şehre döndüm ama elimde ölüm kelimesi kaldı…

Sulhi Ceylan

Rüzgâra Tutulmuş Günler 1
Rüzgâra Tutulmuş Günler 2
Rüzgâra Tutulmuş Günler 3
Rüzgâra Tutulmuş Günler 4
Rüzgâra Tutulmuş Günler 5
Rüzgâra Tutulmuş Günler 6
Rüzgâra Tutulmuş Günler 7

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Biyiklipapatya , 06/01/2019

    Kırk yaşına gelsen bile hala eleştirilerimin başrolündesin sayın Sulhi Ceylan , hatta ‘kırklardanım artık’ desen de :) Ben hâlâ yaşıyormuşum(!)

  • Hayırdır , 06/01/2019

    Sürekli içimden insan saydam bir varlıktır diyorum

  • İhsanbul , 03/01/2019

    Bir süredir sakal tıraşı olmuyorum. Çene altında kırlar var. Kırlarda yeşeren ölüm düşüncesi var.
    O kırlarda dolastirirken gençliğimi, çocukluk düşlerimi; bir Sulhi Ceylan yazısı çarptı gözlerime. “Ölüm” dedi üstad…
    Uykuya teslim bedeni uyandirmaktir ölmek
    Gafleti fark edip ihsani aramaktir.

    Satırlarında gezinmeyi özlemişim Sulhi Hocam.

  • sünbül , 02/01/2019

    Bizim gafletimiz hastalığın ve ölümün sadece yaşlanınca geleceğini zannetmemiz.. Rabbim lütfettiği nimetlerine şükür yoluna bizleri sevketsin.. Sadece hastalanınca veya ölümü hissedince değil her ân inşallah..

Hayırdır için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir