Sanki Samuel Beckett bize “Hep aradın ulaşamadın, yine ara, yine ulaşama, daha iyi ulaşama” der gibi. Neden mi? Cevabı öyküde… Süleyman Salih yazdı…
***
– Abi şu Yusuf’ı ara nerde kaldı?
– Geliyorum diye mesaj attı az önce.
– Mesaj mı? Mesaj nedir ya, ergen mi bu?
– Her gün vatsapta sen ne yapıyorsun, roman mı yazıyorsun?
– Aynı şey mi ya! Ara sor şuna nerdeymiş, biz ta Maltepe’ten geldik beyefendi Fatih’ten gelemedi!
– Kendin ara sor, ben çakmak almaya gidiyorum.
(Rehber. Yusuf. Ara.)
“Aradığınız kişi şu anda bir başkasıyla görüşüyor, lütfen hattan ayrılmayın.”
(Kapat.)
– Kim bu kadın acaba?
(Son aramalar. Yusuf. Ara.)
“Aradığınız kişi şu anda bir başkasıyla görüşüyor, lütfen hattan ayrılmayın.”
(Kapat.)
– N’oldu, aradın mı, nerdeymiş?
– Kim ulan bu kadın?
– Hangi kadın?
– Biriyle görüşüyormuş.
– Hangi kadın, kimle görüşüyormuş, oğlum ne diyorsun?
– Bilmiyorum. Başka biriyle görüşüyor dedi kadın.
– Hangi kadın?
– Şu telefondaki kadın. Neyse dur şunu bi daha arayayım.
(Son aramalar. Yusuf. Ara.)
“Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor. Sinyal sesinden sonra mesaj bıra…”
(Kapat.)
– N’oldu niye kapattın?
– Ulaşılamıyormuş.
– Marmaray’a binmiştir belki. Gelir şimdi. Usta! Bize iki çay!
– Kim ulan bu kadın?
– Hay başlayacağım kadınına, hangi kadın oğlum, kadın kadın deyip duruyorsun?
– Şu telefondaki kadın. Kim ulan bu kadın? Devamlı insanların başkalarıyla konuştuğunu, beklememiz gerektiğini, insanlara ulaşılmadığını, mesaj bırakabileceğimizi söyleyip duran, her zaman birilerinden haber veren, ulaştırmayan, mesaj alıp veren, bekleten, kim olduğu bilinmeyen kadın, kim abi bu kadın?
– Hacı sen iyi misin, ne diyorsun? Sarma sigaradan sonra murattı dokundu sana herhalde. Sana ne abi kim olduğundan? Bu mudur derdimiz? Çayını iç çayını.
– Bu ses gerçek bir ses ise, bu kadın kimdir, adı nedir, kaç yaşındadır, nerde oturur, ne yer ne içer? Plaza kadını mıdır yoksa aslında paraya ihtiyacı olduğu ve ses tonu bir ses stüdyosu tarafından beğenildiği için bir defalığına seslendirme yapmış bir tezgâhtar mıdır? Bim’den mi alışveriş yapar yoksa Migros’tan mı? Tatile memleketine mi gider yoksa güzide bir Akdeniz sahiline mi? Dedesi cami cemaati midir yoksa benim babaannem de başörtülüydü diyenlerden midir?
– Bak küfür ettiğimde kızıyorsun ondan sonra! Sana ne abi kimse kim, iki dakika soluklanıp çay içelim muhabbet edelim dedik, tutturdun kim bu kadın? Sanki ilk defa duyduğun bir ses?!
– Tamam işte. Ben de onu diyorum. Her gün binlerce belki de milyonlarca insana seslenen, kiminin alacaklısına ulaşamadığında dinleyip küfür ettiği, kiminin sevgilisini arayıp ulaşamayıp da bu kadının sesini duyunca sinirlendiği, bazen “kimle konuşuyordun sen!” diye kavga çıkmasına sebep olan, “telefonun niye kapalı senin!” denmesine sebep olan hep bu ses…
– Ne alakası var ya! Millet telefonunu kapatıyorsa, ulaşılamıyorsa, başkasıyla konuşuyorsa bu kadının ne suçu var? Bant kaydı abi bu. Çocukken ben de düşünmüştüm bunu. Oho senin düşündüklerini ben çocukken düşünmüşüm. Mesela ev telefonundan rastgele bi numara aradım şöyle derdi ses; “Sayın abonemiz bu bir bant kaydıdır, aradığınız numara yanlıştır. Lütfen kontrol ederek tekrar arayınız.” Ben de kadına kızardım, bağırırdım gıcıklığına.
– Arada olan, aracı olan, mesaj ileten bir ses. Bir bant kaydı. Suçlanamaz, yargılanamaz, sorgulanamaz bir ses. Gerçek bir insanın sesi. Bu dünyada, bu ülkede, belki de bu şehirde yaşayan, taksiye binen, pet şişeden su içen, belki de yanımızdan geçip giden biri. Umursanmaz, hatırlanmaz, cümlesini bitirmesi beklenmez, yokmuş gibi davrandığımız ses. Yargılanamaz, sorgulanamaz, bilinemez bir kadın sesi. Herkesin duyduğu ama hiç merak etmediği, tanımadığı ama her gün en az bir defa duyduğu o kadın. Kim ulan bu kadın?
– Sen şimdi bunları sorunca ben de merak ettim. Harbiden kim acaba bu kadın? Aklıma şey geldi. Hani şu Kapıcılar Kralı’nda apartmanda oturan bir kadın vardı ya, camdan devamlı sokağı, apartmana giren çıkanı gözetlerdi. “Seyiit, neciymiş, neciymiş?!” diye sorup duran meraklı, dedikoducu kadın. Bu ses bana o kadını hatırlattı bak şimdi. Şunun gibi; “Aradığınız kişi şu an banyoda, on dakikaya çıkar, lütfen on dakika sonra arayın, temiz temiz konuşun.” Hahaha… Ya da “Aradığınız kişi şu anda kapsama alanı dışında. Köye gitti aslında. Onların köyde bizim hat çekmiyor. Sen sonra ara.” Hahaha… Şu nasıl; “aradığınız kişi şu an Şule’yle konuşuyor. Bunlar işi iyice pişirdi. Yakında düğün var benden söylemesi. Neyse sen birazdan ara.” Hahaha…
– Ben ne diyorum sen ne diyorsun. İşin gücün gırgır. Ben diyorum ki kim bu kadın? Her gün milyonların sesini duyması ve söylediği şey sebebiyle çeşitli duygu durumlarına girmelerine sebep olması karşılığında ne kadar para almış olabilir? O para bu dediklerime değmiş midir? Kendisi birini aradığında kendi sesini duyduğunda ne hisseder? Üzülür mü sevinir mi? Çocukları varsa annelerinin sesiyle gurur mu duymaktadırlar yoksa okulda arkadaşları dalga geçtikleri için utanmakta mıdırlar?
– Bak şimdi sen böyle deyince ben de merak etmeye başladım. Güzel bir kadın mı acaba? Sesi fena değil. Bak gerçekten ben de merak ettim. Kim ulan bu kadın?
– Bir ses. Mekanik, soğuk, aracı bir ses. Bir kadın sesi. Her gün her yerde konuşan bir kadın. Herkese aradığı kişi hakkında bilgi verip duran, iletişmek isteyen insanlara engel olan kadın. İki kişi konuşmak istediğinde üçüncü olup konuşmaya müsaade etmeyen sesin sahibi, elimizden düşürmediğimiz telefonlarımızın içine çöreklenmiş, aradığımız kişinin şu anki durumu hakkında bilgi verip duran, sormasak da söyleyen, bize talimat veren, bekleyin diyen, mesaj bırakın diyen, sonra arayın diyen o sesin sahibi kadın. Kim ulan bu kadın?
– Kim ulan bu kadın? Kim?
– Selamaleyküm. Hangi kadın abi ne diyorsunuz siz? Usta! Bize üç çay!
– Yusuf, sen söyle, kim ulan bu kadın?
Süleyman Salih
11 Yorum