Sancı

Boğulduğunu sandı. Öksürdü. Elini göğsüne koydu. Su akmaya devam ediyordu. Keseyi tekrar aldı. Daha sert, daha hızlı davrandı. Teni daha da kızardı. El değiştirdi. Söylenenlerin tümünü düşündü. Kimseler bilmesin. Bir oğlan veremedin. Bari kız olsaydı. Kocası el yüzüne bakamaz oldu. Yakında boşar seni. Kimselere görünmeden git gel. Yontulmuş kütüğün üstünden tarağı aldı. Saçını yolar gibi taramaya başladı. Bolca şampuan döktü avucuna. İyice kaşıdı. Kafası rahatladı. Durulandı. Havluya sarındı. Odaya yürüdü. Ahşap zemin gıcırdadı. Kapı vazifesi gören perdeyi çekip içeri girdi. Hızlıca giyindi. Karton kutudan kunduraları çıkardı. Askıdan çantayı aldı. Cüzdanını kontrol etti. Perdeyi çekip odadan çıktı. Ahşap zemin gıcırdadı. Girişteki aynaya bakmadı. Kapıyı açtı. Kunduraları bıraktı. Çantasından mendil aldı. Topuk kısmına koydu, giyindi. Sürgüyü çekti. Başı önde hızlı hızlı adımladı. Kayınvalidesinin evinin önünden geçti. Komşularının evlerinin önünden geçti. Bakkalın. Kahvehanenin. Hiçbirini fark etmedi. Durağı geçti. Geri döndü. Bekledi. Bekledi. Bekledi. Minibüs geldi. En arkaya ilerledi, oturdu. Ellerini kucağında kavuşturdu. Camdan dışarı bakacak oldu, vazgeçti. Önüne dönerken gözleri Zafer’in aynaya yansıyan gözlerine takıldı. Kızardı. Başını önüne eğdi. Keşke diyecek oldu. Demedi. İnşallah, dedi. Bir çaresi vardır. Sonra sustu. Yol boyu tek kelime etmedi. Bebeklerle onları susturmaya çalışan analarının sesleri duyuldu yalnızca. Yazıklandı. Keşke diyecek oldu. Demedi. Allah merhamet etsin diye geçirdi içinden. Yarım saate merkeze vardılar. Başı önünde yerinden kalktı. Zafer’in onu fark etmemesini diledi. Kalabalıkla birlikte indi. Sola döndü. Adımlarını sıklaştırdı. Birkaç kez sağa, birkaç kez sola döndü. Hastaneye vardı. Kapıyı itti. Merdivenlere yöneldi. Asansörün önünden “Arızalı” yazısının kaldırıldığını fark etmemişti. Dördüncü kata çıktı. Duvarlar şeker pembesiydi. Aralıklı tablolar asılıydı. Birçoğunda bebek fotoğrafları vardı. Üzerinde “Danışma”  yazan masanın önünde durdu. Parfüm kokusu. Sigara kokusu. Sarımsak kokusu. Ter kokusu. Çaktırmadan bluzunu kokladı. Hava sıcaktı ama banyodan çıktığı gibi tertemiz kokuyordu. Rahatladı. Sırası geldiğinde, sonuç için gelmiştim, dedi. Kadın, kimliğini aldı. Yüzüne bakmadan konuştu. “Çıkmış. Doktoruna gidebilirsin.” Kimliğini geri aldı. Kapıların yanında yer alan isimlere baktı. Kendi doktorunun ismini buldu. Oturanlar ve ayakta bekleyenler vardı. Ben sadece sonuç için gelmiştim, dedi. Kimseden ses çıkmadı. Sessizliği izin kabul etti. Kapıyı tıklattı. Buyur edilince girdi. Sonuç için… derken sekreter sözünü kesti. Kimliğini ver, dedi. “Ben çağırdığımda gel.” Başıyla onayladı. Kimliği uzatıp odadan çıktı. Ayakta bekleyen adamlar boşalan yeri işaret ettiler. Oturdu. Başını önüne eğdi. Bir öne bir arkaya sallanmaya başladı. Zamanın donduğunu sandı. İçerideki hasta çıkarken ismini seslendiler. İrkildi, toparlanıp kalktı. İçeri girdi. Sekreter kimliğini uzattı. Alıp oturdu. Başını önüne eğdi. Sekreter yazıcıda biriken kâğıtları toplayıp iki desteye ayırdı. Zımbaladı. Doktora verdi. Doktor ilk desteye bir göz atıp “Cemile Hanım?” diye sordu. Evet, diye yanıtladı. Doktor sayfaları çevirdi. “Anne olmak için bir engeliniz yok” dedi. Anlamadı. Nefesini tuttu. Dikkat kesildi. Doktor ikinci desteyi aldı. Sayfalara göz gezdirdi. “Eşiniz Turgay Bey ne zaman gelecek?” diye sordu. Çok kısa bir sessizlik oldu. Anladı. Nefesini verdi. Başını kaldırdı.
Hasna Para

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir