Üç Sinirli Adam

Bu, elli katlı bir binadan düşen adamın hikâyesi. Adam kendini rahatlatmak için sürekli şöyle diyormuş:

“Buraya kadar her şey yolunda.”

***

09: 27

“Naptın, buldun mu ev?”

11: 38

Görüldü tiki. “Daha yeni uyandım. Yok bulamadım kanks. Kira fiyatları uçmuş. Adam bir artı bir leş gibi daireye bin sekiz yüz diyor.”

“Osman’da burda. İş başvurusunun sonucunu öğrencek bugün. Gel, konuşalım.”

13: 20

“Naber, Burak?”

“Harika, Rıza. İnanılmaz muhteşem iyiyim. Çünkü kiralık ev bulmak o kadar kolay ki!”

“Hemen ortamı germe, bi dur ya.”

“Peki, o zaman ilkbaharda açan çiçeklerden konuşalım de mi Osman. Şiir falan yazalım istersen, harikulade pastorallerimizi duyan ev sahipleri fiyatları düşürür böylece!”

“Şekerin düşmüş senin. Sakin ol.”

“Aynen şekerim düştü Osman. Kira fiyatları düşmüyor ama…”

“Burak sakin ol aga. Osman kötümser olma manasında konuşuyor. Bulunur bir çaresi. Kafaya takmaman lâzım. Hasta adamsın.”

“Aga tamam sakinim ama benim canımı sıkan fiyatların yüksek ya da alçak olması değil, fırsatçılık. Tarlada üç lira olan domatesin market fiyatı on lira. Yağmur çiselese sel oldu diye fiyat yükseltiyorlar. Amerika’dan on sekiz bin liraya getirebileceğim laptop buraya geliyor, otuz altı bin lira. Tek bir yer satıyor ya, tekelcilik yapıyor adamlar. Dolar bir birim artıyor, ertesi gün ürüne iki birim zam geliyor. Dolar düşüyor, bekle ki fiyatları düşürsünler. Tamam ben ekonomist değilim ama herkes Makyavelist aga. Her türlü çakallığı mubah görüyorlar. Kesin birileri bir yerde bir şeyler stokluyordur şu an. İnternete bakıyon, her üründe indirim yazıyolar maşallah. Gerçekte ise indirim falan yok, her yer kaldırım.”

“Öyle ya da böyle yaşıyoruz işte. Sen fakirim diyebilir misin? Şikâyet ediyon ama araştırdığın laptopa bak, on sekiz bin lira.”

“Rıza, Osman sakin olun. Sıkıldım valla.”

***

“Otobüse bindiğimizde tıknaz ve orta yaşlı bi herifle genç bi adam arasında ufaktan bi tartışma alevlendi. Tıknaz olan manyadı ve tabanca çıkarttı. Herkes anaaa falan diye bağrışmaya başladı. Sonra sivil polis olduğu ortaya çıktı. Bir kadın “Noluyo ya, hayret bişi” deyince, “Sus be salak karı!” dedi. Sonra başka bir adam olaya müdahil oldu. “Ben, öğretmenim, saygısız adam” falan dedi. Adam bu sefer ona marizlendi. “Bu ülkenin içine siz ettiniz” falan. Böylece güzel bir dumur yaşanmış oldu. Ne güzel saçmalıyoz. Herkes manyadı valla.”

-Rıza’nın sayısal karar verme teknikleri dersinde deftere karaladıkları-

***

14: 52

“Yapma şunu”

“Neyi?”

“Taşa top gibi vurup durma işte.”

“Bi şey olmaz.”

“Kaç, kaç”

14: 55

“Dedim sana. Durduk yere adamın arabasına zarar verdin.”

“Tamam, Osman. Sen hep haklısın aga.”

“Bi de haklı gibi konuşuyon ya Rıza.”

“Bi şey yok kanks, rahat ol. Her şey yolunda.”

15: 00

“Şuna bakın.”

“Yazık ya.”

“N’olmuş? Rıza’nın kafasından göremiyorum.”

“Yangın var ya, hemen kırk liralık ısıya dayanıklı eldivenler dört yüz lira olmuş. Yangın söndürme hortumları falan iki katına çıkmış.”

“Elazığ depreminden sonra kiraları iki katına çıkartmışlardı. Babam anlattı, doksan dokuz depreminden bir saat sonra Yalova’da yarım litre suyu beş liraya satmışlar. Sonra merak edip araştırdım. Doksan beş Dinar depreminde enkaz altında insanlar can çekişirken, diğerleri kazmayla ATM kırmaya çalışıyormuş.”

“Hep kötü olayları birbirinize anlatıp galeyana geliyonuz aga. Bu yaşanılanları güzellemiyorum ama hep kötü şeyler de olmuyor. Kötü haberler Usain Bolt, iyi haberler koltuk değnekli.”

“Osman, akşamları yatmadan önce sütünü ve Polyanna kurabiyelerini yiyip yatmayı unutma. Üstünü de güzelce ört. Tamam mı!”

“Bak, okulunuzu doğru düzgün okusanız, nefretin nefret doğur…”

“Kes. Ben okula gitmedim. Ne, boşuna dört, beş yıl okuyup işsiz mi kalayım? Sokaklardan geldim. Ne olacak? Sokaklar bana ne öğretti biliyor musun? Nezaket, aptallıktır. İyiler öldü. Göz yumarsan, sineye çekersen, sen de ölürsün. Öteki yanağını çevirirsen, ölürsün. Herkes fırsatçılık, torpil yaparken kurallara göre oynamazsan, ölürsün. Şimdi beni rahat bırak.”

“Muhasebeciliğin altın kuralı, papatyaların kırmızı olmasıdır.”

“Sen ne diyon Burak?”

“Harbi.”

“Dün bi mağazada bi kadınla adam tartışıyordu. Çocukları tartışma büyümeye başlayınca saçma bişi söyledi. Bi anda ikisi de sustu.”

“Mantıklı.”

“Kısa vadeli çözüm.

16: 00

“Arıyolar.”

“Kim arıyor, Osman?”

“İşyeri, Alo… Evet… Sağlık olsun. Nasibimiz yokmuş… Evet… Teşekkür ederim. ”

“N’oldu kardeşim?”

“İşe alınmadım.”

“Nasıl yani?”

“Aga, adam müdürün oğluymuş. İşe onun gireceği belliymiş. Patronlar istedi diye ilan vermişler. Her şey hava civaymış aslında. Benim de umudum yoktu zaten. Her şey torpil. Vasıfsız insanları alıyolar işe. Of!”

“Adam vasıfsız değilmiş Osman. Müdürün oğlu, daha ne vasfı olmasını bekliyon?”

“Yıllardır üniversite okuyorum. Aç kaldığım, uyumadığım, parasızlıktan okula yürüyerek gittiğim oldu. Beş tane sertifikam var. Dil biliyom. Bilgisayar programlarını adım gibi biliyom. Vasıf nedir? Hangi ananın rahminden çıktığın mı? Tamam, herkes köşesini kapmış iyi ama ben nasıl büyük adam olucam?”

“Sakin ol, aga. Sana iş mi yok? Bi çaresi bulunur elbet canım.”

“Ne sakini, Burak! Liyâkat yok. Benim ne hayallerle başvurduğum ilanlar aslında göstermelik. Senin gibi boş beleş yatarak geçirmedim ben hayatımı. Çok sıkıntı çektim, sızlanmadım hiç. Bi işim olunca çözülcek dedim. Garsonluk yapmak için gitmedim üniversiteye.”

Sessizlik.

“İşimle gurur duyuyorum. Anladın mı beni? Ve çok da iyi yapıyorum. Hayatıma bakıp acınası halde olduğumu mu düşünüyorsun? Hayır, Osman. Öyle değil. Ve iyi bir hayat sadece iyi bir iş sayesinde olur sanıyorsan, hayat seni çok fena hayal kırıklığına uğratacak.”

“Öyle demek istemediğimi biliyosun. İki saattir sen de bişilerden şikâyet edip duruyon. Ben edince mi böyle gaza geliyon. Sana laf atmak istemedim.”

“Boşversene. Memnun değiliz bişilerden. Sadece biz değil, herkes. Kavga etmeye değmez. Her şey mükemmel. Her şey yolunda. Her şeye rağmen yaşıyoz.”

***

 “…Şaşkınlıkla izliyordum. Kendimizi, toplumu. Hepimiz kafayı yemiştik. Herkes öfkeliydi. En ufak şeyde tansiyon yükseliyordu. Sadece ekonomik kaygılar değildi problem. O katı geçeli çok olmuştu.

Bu düşen bir toplumun hikâyesi. Düşerken kendini rahatlatmak için şunu tekrar edermiş, “Buraya kadar her şey yolunda. Buraya kadar her şey yolunda. Buraya kadar her şey yolunda. Önemli olan düşüş değil, yere çarpıştır.”

“Burak’ın günlüğü”

Salih Özbay

DİĞER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir