Yedi Adımda Karantina

1.

Karşı apartmanın birinci katında ihtiyar bir adam oturuyor. Evinde onunla birlikte yaşayan var mı, henüz görmedim. Her yatsı ezanında pencereyi açıyor. Pencerenin önüne oturuyor ezanın bitmesini bekliyor. Sonra ardından gelecek duayı beklediğini göstermek için başını öne eğiyor. Tahmin ediyorum, duaya açık ellerini inceliyor o sırada. Çünkü ellerini göremiyorum. İmam dua esnasında ne zaman es verse başını “âmin” dediğini belli edecek şekilde sallıyor. Benim her günümün nasıl geçtiğini önemsemiyorum artık. Tam karşımda duran o pencerenin nasıl açılıp kapandığını biliyorum sadece. Dua bitince pencere kapanıyor. Evin ışıkları hiç kapanmıyor.

2.

Güneş küçük balkonumuzun köşesine vurduğunda oğlumla birlikte balkona çıkıyoruz. Biraz güneş alalım, evde dura dura patladık çünkü. Güneşin nerden doğup nereden battığını balkona çıkanlardan tayin edebiliyorsunuz artık. Herkes çocuğunu güneşe tutuyor. Evet, tutuyor.

Öğle ezanından sonra vuruyor balkonumuza güneş ışığı. Oğlum caddeden geçen arabalara şaşırarak bakıyor. Uzun süredir araç görmüyormuş gibi. Helikopter, uçak geçerse heyecandan kendinden geçiyor. Televizyonda seyrettiğim bin ayrı doktorun milyon tane açıklamasının birbirine girmesi sonucu edindiğim tedirginlikle balkon demirlerine bile elimi süremiyorum. Kimseye de dokundurmuyorum. Dokunurlarsa cebimde taşıdığım kolonya ile hemen ellerini siliyorum. Bir ara balkon demirlerini yaladığını gördüm oğlumun. Bir endişe balonu şişmeye başladı içimde. Gidip ağzını yüzünü yıkadım. Neredeyse çamaşır suyu içireceğim sabiye. Olur mu öyle şey!

3.

Ezan her okunduğunda camiye gidesim geliyor. Sonra aklıma Ahmet Kutsi Tecer’in bir şiiri düşüyor ki ben anlamam şiir okumaktan:

Orada bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
 

Dörtlüğü eskiden işten güçten köyüne gidemeyen bir adamın köyünü özlemesi, sahiplenmesi olarak düşünürdüm. Şimdiyse bir utanç vesilesi oluyor bana. Sanki her namaz vaktinde camide cemaatle namaz kılıyormuşum da, şimdi karantinada olunca bu kıymet elimden alınmış rolünü çok iyi oynuyorum kendime. Abdesti iki dakikada alan, namazı beş dakikada kılan, tesbihatı ve duayı başına bir bela geldiyse yapan biri olarak oskarlık (doğru yazdım oskar o, hani köpeklere de veriyorlar ismini, o işte!) performans. Kendi kendimin suratına tükürüyorum. Kendime tükürmekten korona kapar mıyım, bilmiyorum. Kaparsam hak etmişimdir. Karantina bitince koşa koşa camiye gideceğim. Sonra her şeyin normale döndüğünü göreceğim. Sonra büyük bir hafıza kaybı yaşayacağım. Tüm karantina destansı bir maceraya dönüşünce: Orada bir cami var uzakta…

Allah bizi affetsin.

4.

Annem aradı, “ne yapıyorsunuz”, dedi. “Oturuyoruz”, dedim. “İyi”, dedi. “Elinizi yıkayın, dışardan aldıklarınızı dezenfekte edin, balkonda bekletin iki üç gün hemen dokunmayın, siz sokağa çıkabiliyorsunuz ama yine de çıkmayın, aklım siz de kalıyor oğlum, bir de uzaktasınız zaten”, dedi. Bunlar benim hatırladıklarım. Daha doğrusu duyabildiklerim. Duyabildiklerime, “tamam anne”, dedikten sonra; “anne seni pek duyamıyorum, çok gürültü var”, dedim. Bunaldım biraz dışarı çıktım “oğlum, akşam gene ararım, hadi dikkat edin kendinize”, dedi.

Tamam, dedim.

5.

Evden sıkılıp balkona kaçtım oğlumla. Sonra balkondan sıkılıp oturma odasına kaçtım. Oturma odasından sıkılıp salona kaçtım. Ramazan gelene kadar mutfağa da kaçıyordum. Ama o kapı da akşam ezanına kadar kapandığı için şimdilik bir oda eksiği ile devam ediyoruz yolumuza. Çocuk odasına girdiğimizde yapboz falan yapıyoruz. Çabuk sıkılıyorum ama. Sinir basıyor. Birbirine uymayan parçaları birbirine zorla uydurmaya çalışıyorum. Sonra anlamlı bir resimden çok anlamsız bir renk cümbüşü kalıyor önümde. Oğlum bana bakıyor. Ne yapıyorsun, diyecek de dili varmıyor. Gel, diyorum balkona çıkalım. Araba geçince şaşıralım, helikopter geçince heyecandan nefes alamayalım. Sokağın gerçek sahipleri olarak adlarını değiştirdiğimiz kedi, köpek, kuş görürsek ne ala! Pisi pisi, kuçu kuçu derken balkon etkinliğimizi sonlandırırız.

Balkona çıkıyoruz. Köşede yine biraz güneş var. Oraya doğru geçiyorum. Oğlum anlamsızca gülümsemeye başlıyor. Gözler karşıdaki apartmanın balkonuna kilitlenmiş. El sallamaya başlıyor. “Dede”, diyor. Karşı pencerenin müdavimi ihtiyar amcamız balkona çıkmış, oğluma el sallıyor. Oğlumdan daha çok seviniyor bu selamlaşmaya. Saçları dağınık, taramaya lüzum görmüyor sanırım. Uzun süredir aynı kıyafetlerle görüyorum onu. Gülümsemesi yeni ama. Ben de el sallayayım, diyorum. Aralarına girmeye çekinip vazgeçiyorum.

6.

Balkondan balkona yapılan konuşmalara şahit oluyorum arada. Bugünkü ölüm sayısı, yoğun bakım, maskeler, solunum cihazları, diğer ülkeler, bizim durumumuz… Hatırı sayılır bir grubu bir araya getirdiği anda bir halı saha maçı planlayan insanımız, evde futbolsuz otursa da herhangi bir durumu müsabakaya dönüştürebiliyor. Ülkeler arası ölüm sayıları, kim ne kadar kaybetti. Böyle giderse İtalya lider, averajla Amerika belki bir üst tura… tövbe tövbe.

İbret neydi?!

7.

Her şey bittiğinde, hazır mıyız peki?

Karantinayı kastetmiyorum!

Ömer Can Coşkun

DİĞER YAZILAR

4 Yorum

  • Özgür Özdemir , 11/12/2020

    Hazır değilim.
    Hayat hazırlanmama izin vermiyor çok engel var

  • Özge Coşkun , 10/05/2020

    Gözümüzün gördüğü ,kulağımızın duyduğu şeyi kalbimiz ne kadar anlıyor? Kalbimize geç olmadan sevgiyi öğretmemiz lazım ama hakiki sevgiyi..

  • Hümeyra , 02/05/2020

    Nefesimizi çiçeklendirelim diye edebifikire gelince gündemle karşılaşmasaymıydık? Biz acaba baharlı hikâyeleri hak etmiyor muyuz? Umutlu

  • Yolcu , 02/05/2020

    Hürmetle komşunuz olan yaşlı amcanın ellerinden öperim, Rabbim büyüklerimizi başımızdan eksik etmesin.🤲🏻

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir