Güneş Lekesi ve Değişmeyen

Sular duruldu. Rüzgâr dindi. Yangın söndü. Avluda tek başına oturuyor. Önündeki masanın ve etrafındaki plastik sandalyelerin güneşten lekelenen yerlerine bakıyor.

Kafe Mary

Duraklara geldiler. Dolmuşlara doldular. Metrolara bindiler. İnsanlar tıklım tıklım. İnsanlar süklüm büklüm. İnsanlar ki tanrıları ceplerinde… Tanrıları kalplerinde ve başlarının

Beriye Hanım’ın Fincanları

“terkedip gidiyor beni teker teker bütün güneşlerim bir daha hiç dönmeyecekler mi yaşamıma alnımdan fırlayan bir Kartal yarıp geçiyor göğü

İnşallah Ağaçlar Yukarı Düşmez

Bu, Ragıp’ın yediği ilk dayak değilmiş. Yaka paça kapının önüne attıklarında kahkaha atıyormuş hatta. Ne yüzünü kapatmış elleriyle ne de

Bere

İlyas Hızır, şimdiye değin hiç olmadığı kadar neşeli ve keyfi yerinde olarak uyandıysa da siyah pantolonunu, -aynı markanın aynı renk

Kanlı Müsvedde

“Gerçekten içimizden birini bu gece öldürecek misin?” “Evet” diye yanıtladım elimdeki tabancayı belli belirsiz işaret ederek. Hepsi, daha fazla izah

Nazar Ber-Kadem

Başını kaldırıp baktı; şeyhi önünde yürüyordu. Bakışlarını usulca ayakkabılarının ucuna indirdi. Gönlü huzurla dolmuştu. Çaycı Ali’nin gözleri her ne kadar

Aynalara Bakmak Yasak

Kadının saçları rüzgârda uçuşuyordu. Kadın adamı seviyordu. Hayır, kadın adamı çok seviyordu. İşin garibi, adam da kadını seviyordu. Kadının saçları

Fiskos

Saydım. Nesrin’in tam tamına sekiz bileziği var. 22 ayar. Kaynanası kolyeler, küpeler, altınlar neler neler takmış düğününde. Ben gidememiştim. Nesrin

Jijujiuijt

Güneşin, perde aralığından gözlerime püskürttüğü ışıltıyla uyandım. Işıltı. Kelimeler, tercihler, bilinçaltılar… Üzerinde durmayacağım. Başımı biraz sağa ya da sola kaydırarak

Yunus Emre Özsaray’dan Minimal Hikâyeler

Oyun  Gökyüzünde bulutlar toparlanmaya başlamış… Kapkara bir suskunluk oturuyor dilinin ucuna, sonra gözlerine… Hava koptu kopacak. Susuyor kadın. Huzursuz son

Şimdilik Bana Âdem Deyin

Son “Kırılırken kemiğimin çıkan sesi olurum ansızın” Sulhi Ceylan, Sırrı Fâş Eylemek Ali İhsan, “İçimizden biri herkesin cenazesine gidecek ama

Sıradan Bir Yolculuğun Rutinleşen Fotoğrafı

Yolculuğunun on dört bin altı yüz onuncu günü. Henüz başına o kıymık gibi batan tuhaf ağrıların saati değil. Acıkmamış olan

Hamza Abi

– Hamza abin, evleniyormuş. – İnanmam! – Bütün mahalle konuşuyor. – Mümkün değil… Annemi mutfakta bırakıp dışarı çıktım, doğruca dergâha