Cemil Meriç ile Sohbetler

Künye: Cemil Meriç ile Sohbetler, Halil Açıkögz, Seyran Yayınları, 1993, İstanbul.

***

Türk, Selçuklu ile Türk’tür. Şuur ve idrakin yükselişi İslam’a geldikten sonradır. Ondan evvelki Türk tarihi çocukluk devresidir. (S. 17)

Cemaleddin Efgani geniş düşünceli ilk sosyalistimiz. Bu genişlik belki masonluğundan geliyor. Bizim dindarlar yanlış biliyorlar. (S. 18)

Ekrem Hakkı Ayverdi Beyefendiler’deki sohbette tezim şuydu: Dört saate yakın bir konuşma: Osmanlı medeniyeti fedakarlığa dayanan bir medeniyettir. Yobazlığa karşıdır. Kendi dini dışındakileri bile kanadı altına almıştır. Osmanlı’da toprak mülkiyeti yoktur. Mülk Allah’ındır. Dolayısıyla kapitalizme de karşıdır. (S. 18)

Osmanlı’da felsefe yoktur. İslam cemiyetinde felsefe yoktur aslında. Felsefesi ancak vahiydir İslam cemiyetinin. Felsefenin mevzuu, ruh, madde, iman; İslamiyet bunu baştan halletmiştir. Felsefe şüpheyle doğar. Batı’da felsefe vardı da ne oldu? Neyi halletti? (S. 19)

Düşünmek için kelimelerden, mefhumlardan işe başlamak lazım. Çağdaşlaşmak’tan Avrupalılaşmak anlaşılıyor. Berkes ise çağdaşlaşmak’tan dinsizleşmeyi anlıyor. (S. 27)

(Yeni nesil kimleri okumalı Hocam?:)

Türkiye’de birinci derecede ben okunmalıyım:

  • Hiçbir partiye, menfaate bağlı değilim.
  • Hazırlığım mükemmeldir. Yazılarımda dürüstlük esastır. (S. 28)

Osmanlı medeniyeti kelimeler üzerine inşa edilmemiştir. Osmanlı medeniyeti bir hamle medeniyetidir. İman, cezbe, aşk medeniyetidir. (S. 31)

“Mistik” kelimesi doğrudan doğruya hıristiyânî bir kelimedir. Ve bir kısım hıristiyanlara münhasırdır. Mistik olmak için mutlaka hıristiyan olmak lâzım. Bizde ise tasavvuf ve mutasavvıf kelimeleri vardır. Mutasavvıf mistik değildir. Kelimeleri yerinde kullanmak lâzım. (S. 36)

Bağlı olduğum mutlak hakikattir. Her düşündüğümü Allah karşısındaymışçasına söyleyebilmeliyim. (S. 39)

1936’larda çıkan bu Ağaç dergisi diğer materyalist dergilere karşı bir aksülameldi. Fakat hepsi batıcıdır. Türkçe konuşan Fransızlar’dır. (S. 45)

Voltaire “Metafizik, inanmayanların meydanıdır” der. Ben Allah’ı Spinoza’dan mı öğreneceğim? (S. 45)

Batan veya kapanan her dergi içimde açılan bir yaradır. (S. 46)

Teknik üniversite olmaz. Teknik ve Üniversite yan yana gelemeyecek iki kelime. (S. 47)

Marks, “Din afyondur” derken, Katolik kilisesini kasteder. Hakikaten katolik kilisesi tam bir afyondur. Kilise iktidarın emrindedir. Marks’ın dinsizliği de burjuvazinin dinsizliğinden gelmektedir. Ona da burjuvaziden mirastır. (S. 53)

Türkiye’ye gelen Selanikli dönmeler vardı, onların çocuklarını da asistan yaptılar. Bizim üniversitemizin kuruluşu pis ve mülevvestir. (S. 56)

Kadın bazı mesleklere girebilir. Mesela ilk mektep hocası olmalı. Lise hocası da olabilir. Doğum doktoru, çocuk doktoru da. Fakat her şeyden önce kadın anne olmalıdır. Ve anneliğe yakın meslekleri seçmelidir. (S. 58)

Osmanlı II. Mahmud’da ölmüştür. II. Abdülhamid bu ölüyü diriltmiş ve otuz üç sene ayakta tutmuş yegâne adamdır. II. Abdülhamid son Osmanlı padişahıdır. Osmanlı II. Abdülhamid’de biter. (S. 63)

Köprülü ve o devirdeki intelijansiya inkılabın bekçiliğini yaparlar. Celal Nuri gibi, Köprülü’nün bir edebiyat tarihçisi olarak üslubu yoktur. Ben üsluba çok ehemmiyet veririm. Üslûbkâr olarak da Muallim Nâcî’yi, Süleyman Nazif’i, Refik Halid’i, Peyami’yi sayabiliriz. Ben kendime esas üslup ustası olarak Süleyman Nazif’i aldım. (S. 71)

M. C. Kubilay gibi bir adamın anma yıldönümünü yapıyor. Bu kışkırtıcı ajan yüzünden binlerce adam asılmış. Tam bir tezatlar içinde Türkiye. Haydi halk partisi yapar bunu, çünkü pisliğidir bu. (S. 73)

Evvela, “milli kültür” olmaz, “milli irfan” olur. Cumhuriyet’in getirdiği kültürdür, yıktığı ise irfan. (S. 74)

Osmanlı bir hamle medeniyetidir. Sınıf kavgaları yoktur. İnsan mukaddestir. (S. 75)

Dil imandır, ahlaktır, felsefedir, dünya görüşüdür. Haysiyetimiz, namusumuz kelimelerin mutlak olarak muhafazasına bağlıdır. (S. 76)

Bunları sana söylüyorum: Dünyanın hiçbir devletinde İstiklal Marşı diye bir şey olmamıştır. Biz esir miydik de kurtardılar. (S. 77)

Necib’in tezadı şu: Genç yaşta Avrupa’ya gitti ve onun tahakkümünden kurtulamadı hiçbir zaman. Bu tabaka küçük yaşta aldığı din terbiyesi ile çatışıyor. Kitaplarının ismi dahi bunu gösterir. Hâlâ Mallarme’ye Baudelaire’e âşıktır. Necip bir tezatlar mahşeridir. (S. 88)

Cemâleddin Efgânî ve Abduh ikisi de İngiliz ajanıdırlar. Aşağılık insanlardır. Biz bunu 70 sene sonra görüyoruz. 1908’de bunları görmelerine imkân yoktu. (S. 93)

Shakespeare, aslında İngiliz emperyalizminin empoze ettiği bir adam, diyor Tolstoy. Shakespeare’de insan yoktur, bir gevezedir Shakespeare. (S. 96)

İnsan, iman demektir. (S. 96)

Buhran çağlarında güneşin batmadığını göstermek için bazı adamlar çıkıyor. Said-i Nursî gibi. (S. 96)

Düşünmeyi yasak etmişsin, yasak etmesen ne yazar? Dünyada zaten düşünen adam çok az. Kolay mı düşünmek? (S. 98)

Orhan Veli, Arif Nihad’ın potin bağı bile olamaz. Şair değildir veli. Zeki fakat cahil. Ataç çıkardı bunları ortaya. Tek kitabı vardır: Nasreddin Hoca. Türkçesi mazbuttur. Çok sığdır. Hiçbir irfanı yoktur. Şiiri bir kümes hayvanına çevirdi. Şiir artık uçamıyor, diye yazdım. (S. 99)

Cumhuriyet’in en büyük hatası dinden uzaklaşmaktır. Din sevgidir, insanlıktır. Din damarlarımızdaki her kanda mevcuttur. Bundan tecrid edilen Türk insanı kabile devri insanı gibi ayakta tutulmaz. Dilimiz de bir parça dinimizdir. (S. 103)

Kendimden memnun değilim. (S. 131)

Son devirde Yahyâ Kemal, Necip Fâzıl ve Nâzım Hikmet vardır şair olarak. Necip hecede ustadır. Nesrinde iş yoktur Necib’in. Günümüzde şair yetişmez, yetişemez. Evladım, artık şiirle kavga yapılamaz. Kavganın vasıtası nesirdir. (S. 141)

Mehmed Âkif bence şair bile değildir. Bir takım fikirleri, sözleri manzum söylemiştir, o kadar. Akif kuvvetli bir nâsir de değildir. (S. 141)

İlhan hanım bu dünyada ilk. Ne kadar çalışkan, enerji dolu olursa olsun lügat kadın işi değildir. Kadının yapamayacağı işlerden biri de lügat. Roman yazar, şiir yazar. Hatta mensur şiir. Ama lügat? Hayır. Kadın çok kuvvetli bir nasir de olabilir. (S. 146)

Aleksandr Duma, satır başına para alırmış kitaplarından, sayfalar şöyledir hep:

-Ah!
-Öyle mi?
-Sahi.

gibi şeylerle doludur kitapları. Şirket kurmuş adam. Kâtipler tutmuş. Yazdırırmış, o da imzasını atarmış. Sekiz yüzü aşkın kitabı vardır adamın. Dünyada en çok kitap yazan insan. (S. 149)

Klasik şiirlerde “ben” yoktur. Pascal “Ben zamiri şâyan-ı nefrettir. Şiir “ben”den bahsetmeyecektir” der. Romantizm şiire ben’i sokmuştur, yani nefreti. (S. 163)

Tükendim artık. Ölebilirim. Kendimi aşamıyorum artık evladım, aşamıyorum. Mağaradakiler de Umrandan Uygarlığa’nın bir zeyli. (S. 190)

Dilini bilmek, yabancı dil bilmene bağlı. Çünkü bilmek demek, karşılaştırmak, mukayese etmek demek. (S. 194)

Roman bir mes’eleyi hallederse destan olur. Roman cemiyetin mes’elelerini olduğu gibi aksettirir, hal çaresi göstermez. Yenilginin, mağlubiyetin, çatışmanın ifadesidir çünkü. Dostoyevski’nin romanları tam romandır, hiçbir mes’eleye çare gösterilmez. İnsan bütün dehşetiyle kendi dramını yaşar. Tolstoy’unkiler bir parça destandır. (S. 196)

Şöyle: Batı sömürdü bütün dünyayı. Büyük bir sermaye birikimi oldu. Bunda payı olan sınıflar paylarını istediler. Yönetici sınıf, burjuvazi de sus payı verdi onlara. Buna demokrasi dediler. (S. 202)

Mustafa Kemal ölünce ben bile bir şiir yazmıştım. Kemalizm bir büyüydü. Fakat ölümle bu büyü bozuldu. (S. 208)

Kaplan’ın Orhan Veli’ye düşkünlüğünün sebebini bilmiyordum ama Orhan Veli kendi nesli içinde bile en bahtsız bir şairdir. Gayet sığ. Hizmetçi kızların zevkine seslenen bir şair. Oktay Rıfat ondan daha derin. (S. 266)

Çünkü Avrupa’yı, Avrupa medeniyetini yerinde duran cansız bir cisim olarak düşünüyorlardı. Yani, hiçbir karşılık beklemeden bütün taleplerimizi cevaplandıracak, istediklerimizi istediğimiz gibi almamıza ses çıkarmayacak bir bütün. (S. 272)

Mağdur ve yıkılmış bir medeniyete mensubiyet kabadayılığını gösteriyorum. Osmanlı tabiri bir nevi çağıma meydan okuyuştur. Dinimle, dilimle, terminolojimle bağlılık. Başka bir Osmanlıcılık yok. İdeallerine bağlılık. Herkesin redd-i miras ettiği bir devirde ben mirası kabul ediyorum. Elbette artık Osmanlı kalmadı, ben bunu biliyorum, budala değilim. Osmanlı’dan alacağımız çok büyük dersler var. Dikkat çekiyorum sadece. (S. 284)

İslam’da diriliş yoktur, intibah vardır. Sezai Karakoç Rönesans yerine diriliş, diyor. Dergi de, mefhum da gayr-ı İslami. (S. 324)

Osmanlı’nınki vahiy medeniyeti. Şüphe yok. Felsefe onun için yok. Osmanlı’da batı manasında mütefekkir onun için yok. (S. 337)

Aktaran: Muhammed Uçar

DİĞER YAZILAR

5 Yorum

  • mehmet necip , 26/02/2018

    diriliş, Hıristiyanlara özgü bir imge ve kavramdır.cemil Meriç haklıdır.

  • Diriliş Eri , 24/02/2018

    Cemil Meriç, Sezai Karakoç’un şu sözünün hangi tarafına ait acaba?
    “Ölülerin dirilişi sağlamasına imkân yoktur, Diriliş dirilmişlerin işidir.” Sayın Meriç, ölmeyi ve dirilmeyi beşerî muvazeneden değerlendirmiş olacak ki, “ölmeden önce ölünüz” hadis-i şerifinin sadece şahıs özeline değil, bizzat bütün bir İslâm milletine hitab ettiğini anlamamış sanırım. Terim olarak ölümün, bedenin dünyada kapladığı bütün yerleri 2 metrelik bir çukura sığdırmasıyla ifade etmektedir. peki ya bu terimin tasavvufî karşılığı olan; nefsanilik, ruhsuzluk, tul-i emel… Tüm bunlar, beden bütün dünyaya hakim olsa bile, kendi içinde ölü sayılmasına sebebiyet vermez mi? Sezai Karakoç’un Diriliş düşüncesi ruhun dirilişini dile getirir, bedenin dünyada ebedi kalma nefsaniliğini değil.

    Allah rahmet eylesin…

    • Çaylak Hekim , 25/02/2018

      “İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar”

      Cemil Meriç’in kullandığı intibah mefhumu uyanmak anlamına gelmekte ve bu meşhur söz ile uyuşmaktadır.

      “ölmeden önce ölünüz”, ölelim ki uyanalım, intibah bunu daha iyi ifade ediyor gibi. Tabi ki Sezai Karakoç kurduğu düşünce sisteminde Diriliş ile İntibah’ı aynı anlamda kullanıyor olabilir.

      Tabi mesele yaşamak efendim, ölü gibi her an diri yaşamak, uykudayken farkına varıp rüyaya hak ettiğinden fazlasını vermemek, yoksa ha o kelime ile ifade edilmiş ha bu

      Hem sıkıldık her yöne çekilen ve herkesin farklı anlam yüklediği kavramlardan
      Sükût ile irşad gerek artık, hal ile sohbete muhtaç insanlık

      Ayrıca robot kontrolündeki
      ?x7= twenty eight sorusuyla insanların ayıbını yüzüne vurmayın efendim

  • İsmet bu ne diyor yauu? İsmet yılmaz nerede? Ha, ismet… ne diyor bu adam yauu… sen kim oluyorsun da Sezai Karakoç’un diriliş kavramını eleştiriyorsun?

    Sövgü, tespit ve tenkit makinasısın ey Cemil Meriç!

  • edebi ficir , 23/02/2018

    bir büyüğümüz bazı cümleleri açıklasa çok iyi olabilir.kafalar karışık,zihin suyu dalgalandıkça bulandı.

Diriliş Eri için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir