Lizbon’a Gece Treni

Künye: Lizbon’a Gece Treni, Pascal Mercier, Çeviren: İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, 2012.

***

İnsanın yaptığı her şey, bilinemeyen derinlikte saklı bir iç hayatın tamamlanmamış, adeta gülünesi çaresizlikteki ifadesidir sadece, bu iç hayatı yüzeye çıkarmaya çabalar ama onun uzağına bile ulaşamaz. (Sayfa 32)

Kelimelerin bir etkisinin olması, bir insanı harekete geçirmesi, durdurması, güldürüp ağlatması: daha çocukken bile bir muamma gibi gelirdi ona ve bundan etkilenmekten hiç geri kalmamıştı. (Sayfa 49)

Bazen bir şeyden korkan insan, çünkü başka bir şeyden korkmaktadır. (Sayfa50)

Akan zamanı ve ölümü düşünmenin yol açtığı fikir, insanın ne istediğini aniden bilmez oluşu muydu? (Sayfa 77)

Kendini yabancı birinin gözlerinin içine sokmaya, onun bakışını kendi içinde kurmaya ve bu bakışın içinden bakarak kendi aksini kendi içine almaya. (Sayfa 82)

Bakışlarımız başkalarının üzerinden, gecenin çılgın buluşmasında olduğu gibi kaymaz mı hep ve bizi bir sürü varsayımla, düşünce kırıntısıyla ve onlara atfedilmiş özelliklerle bırakmaz mı geride? (Sayfa 92)

En ufak gürültüde kamçı yemiş gibi ürperiyordu. (Sayfa 144)

Birbirlerine bakmaktan kaçınmaları, aralarındaki yakınlığı hiçbir bakışmanın sağlayamayacağı ölçüde artırıyordu. (Sayfa 151)

Adlar, başkalarının bize, bizim de onlara giydirdiğimiz görünmez gölgelerdir. (Sayfa 153)

Yara alan saygının, yıkılan güvenin zehri. (Sayfa 180)

Öyle zamanlar oldu ki, hayatım birinin beni izleyip izlemediğini fark etmeme bağlıydı. (Sayfa 201)

Hayat yaşadığımız şey değildir, hayat yaşadığımızı hayal ettiğimiz şeydir. (Sayfa 202)

Hayal gücü; o bizim son mabedimiz. (Sayfa 203)

Gençken ölümsüz gibi yaşarız. Ölümsüzlük hakkındaki bilgimi<, incecik kâğıt bir zar gibi sarar bizi, tenimize neredeyse dokunmaz. (Sayfa 216)

Dünya, hayallerimizin önemli ve üzücü, gülünç ve önemsiz dramasını sahneye koymamızı bekleyen bir sahne. (Sayfa 221)

Ayağımızı yabancı istasyonun peronuna ikinci kez bastığımızda, hoparlörlerden yükselen sesleri duyduğumuzda, kendilerine özgü kokuları kokladığımızda, sadece o uzak yere varmış olmayız, kendi içimizin uzaklarına da, kendimizin, belki de çok uzaklardaki, biz başka yerdeyken karanlıkta kalan ve görünmeyen bir köşesine de varmış oluruz. (Sayfa 228)

Çünkü yabancı olan, ama aynı zamanda artık yabancı olmayan peronda attığımız ilk adımlardan itibaren, eskiden, hareket eden trenin ilk sarsıntısını hissettiğimizde ara verdiğimiz ve bıraktığımız bir hayatı yeniden başlatırız. (Sayfa 228)

Acılar karşısında sözlerin gücü çabuk tükenir. (Sayfa 248)

Son cümleden hep korkmuştu, kaçınılmaz olarak son cümlenin geleceği düşüncesi, bir kitabın ortasından itibaren hep kıvrandırırdı onu. (Sayfa 277)

Gücünü gizli olmasından alan, gizlice etkileyen bu bilgiden, kendime karşı beslediğim boyun eğmez, amansız beklentilerden oluşan bir kumaş dokundu içimde, korku yüklü ihtirasın acımasız örümceklerinin dokuduğu görünmeyen, keşfedilmeyen bir kumaş. (Sayfa 287)

Hayatın olmayacak talepleri, duygularımızın zarar görmeden onlara dayanmalarına olanak tanımayacak kadar sayıca çok ve fazla… (Sayfa 303)

Biz tabaka tabakayız, içimiz uçurum dolu, ruhumuz yerinde durmayan cıva gibi, huyumuzun rengi ve biçimi durmadan salladığımız bir çiçek dürbünündeki gibi değişir. (Sayfa 307)

Yazmak sessiz bir şeydir. (Sayfa 313)

İnsan bazen bir şeye sahip olana kadar onu eksikliğini hissetmez ve sonra bir anda onun eksikliğini çektiği kafasına dank eder. (Sayfa 318)

Ötekiler senin duruşma salonundur. (Sayfa 324)

Tren yolculuğu hayal gücü nehrinin yatağıydı, fantezinin akışkanlaştığı ve ruhun kilitli odalarında oynatılan resimlerin gözümüzün önüne geldiği bir hareketti. (Sayfa 337)

Salt kendi yolculuğu olabilecek bir yolculuğa, ruhunun ihmal edilmiş bölgelerine yapacağı içsel yolculuğa, ruhun ihmal edilmiş bölgelerine yapacağı içsel yolculuğa beni de götürmek istiyordu. (Sayfa 384)

 

Aktaran: Serdar Kocabaş 

 

 

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • süttençıkmışakkaşık , 16/11/2013

    ” Kendi sesini katabilme… ” yine o cümle. Çok mutlu oluyorum, kuduruyorum, hasta oluyorum :)

  • aktarma uzmanı , 16/11/2013

    s.kocabaş aktarıcılığı, aktardığı şeylere kendi sesini katabilmiş bi aktarmadır, diyebiliriz. aktarmaya devam ederse, 20 yıl içinde Türk edebiyatının en aktarıcı yazarı olmaması için bi sebep yok.

süttençıkmışakkaşık için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir