Sosyalizm, Komünizm ve İnsanlık

Künye: Sosyalizm, Komünizm ve İnsanlık, Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 15. Baskı, Temmuz 2017.

***

Bu tâbir de Batıda her şey gibi Fransa’da doğdu ve dönüp dolaşarak apayrı bir mânada dışarıdan yine Fransa’ya girdi. (syf. 51)

Marks vasıtasız ve müeyyidesiz, sadece ruhları allak bullak etmeğe memur bu topluluğun kafası ve kalbi… (syf. 55)

Materyalizm, felsefede her şeyi ve topyekûn illiyeti maddeye bağlamanın, ruhu ve ona ilişik olarak İlâhî kudreti inkâr etmenin mezhebi… Bu mezhebin eski Yunanda ilk belirticileri Demokrit ve Epikür… Bunlar, varlık ve eşyanın kaynağını maddeye ve maddede zerrelerin hareketine bağlamışlar ve üstün kudrete inanmamışlardır. 17 ve 18’inci asırda İngiliz Hobs, Fransız Holbah, La Metri, Didero; 19’uncu asırda da Alman Voght, Bühner ve Fransız Lö Dantek… Bunların hepsi birden ruhu ve madde üstü kudret tecellisini inkâr edici materyalistler… (syf. 56)

Gaî illet ve nihaî sebep teşhisinde madde üstü kudrete inanmış olarak muhteşem bir madde ve tabiat felsefesi kurmuş bulunan Hegel, büyük bir filozofa lâyık tecrit haysiyetini, hakikat arayıcılığı çilesini Marks ve Engels çiftine bedava kaptırmıştır. (syf. 56)

Engels, arkadaşlarıyla beraber kurdukları ilk tabiat felsefesini dayanaksız ve yetersiz bulduklarını söyler. Peşinden de Hegel diyalektiğini, madde üstü telakki ve mistik unsurlarından ayıklayarak, yani gizlice, esrara ve İlâhî tecelliye giden yollarını keserek kullandıklarını açığa vurur. Büyük bir filozoftan, sebep ve usul manzumesi ayniyle alınıyor, fakat kendi öz terkip ve netice istikametinden koparılıyor ve başka bir terkip ve neticeye âlet ediliyor. (syf. 56-57)

Nihayet komünizmin vardığı sentez:

“- Maddeden ve maddenin cömert veriminden başka mevcudu olmayan bir hiçlik âlemi… Bu âlemde, başta Allah, ruh ve müesseseleri olmak üzere, hâkim ve sermayedar sınıfların (burjuvazya) tablolaştırdığı bütün bir yalanlar ve masallar manzumesi… (syf. 59)

Komünizm, bir ayağı Marks, bir ayağı Engels ve bir ayağı Lenin’den ibaret üç ayaklı bir sehpadır. (syf. 60)

Dikkat buyurunuz: Marks Yahudi’dir. Böyleyken yine gizli bir Yahudi tıynetiyle Yahudiliğe çatmış, Yahudiliği para ve sermaye çıfıtı diye göstermiş ve neticede Yahudi’nin yaptığını Yahudi’ye yıktıran, sonra da bu yıkıcılığı yıkma vazifesini yine Yahudi’ye veren hilkat cilvesini, farkında olmadan ortaya koymuştur. Kapitalizmi kuran Yahudi (bin bir misal), onu yıkmaya savaşan yine Yahudi (Karl Marks), komünizme en yıkıcı darbeyi vuran da tekrar Yahudi (Hanri Bergson)… (syf. 61)

Birinci Dünya Harbi’nin, bütün zaafları içinde ortaya vurduğu ve her uzvu ayrı bir ölüm illetiyle hasta ve sapır sapır dökülen bir belâ tablosu hâline getirdiği çarlık Rusya’sı, komünist ihtilâline, başarı hissesini yüzde doksana çıkaran bir imkân zemini açtı. Yıkıcı mermi, kuvvetini kendi balistik gücünden değil de hedefinin çürüklüğünden alıyor. (syf. 67)

Komünist, cemiyet faydalarının gerektirdiği yerde sımsıkı bağlı, fert çerçevesindeyse tamamiyle başıboş… İnsanlar arası münasebetler zincirini sadece maddî fayda ve içtimaî vazife bakımlarından örselemeksizin, fert kadrosunda, en hicapsız hayvandan daha hayâsız bir insiyakîlik… Bütün haklarıyla kökünden esir edilen ferdin, teselli mükâfatı olarak, dallarda, bir nevi hayvan hürriyetiyle serbest bırakılmasındaki hazin mâna… (syf. 71)

Maddecilik ahlâkına bağlanmak, neticede inanmaya değil, inanmamaya götürür. (syf. 73)

Bütün dinler ve her nevi manevî alâka, komünizmin gözünde, hastalıkların, sapıklıkların en zavallısı… Kendilerince, bu illetleri tedavi edilmeden, fertlerle hiçbir işbirliği yapılamaz, hiçbir münasebet kurulamaz. Sosyalizmi komünizmden ayıran baş hususiyet, birinin bu noktayı boş bırakmasına mukabil, öbürünün, her şeyi Allah ve ruhu inkâr esasına bağlaması, böylece iş ve emeği manevî faktör hâkimiyetinden koparıp alması olduğuna göre, dindar bir komünizm muhal bir hayaldir. (syf. 73-74)

Daha inkılâbın başında bütçelerinden bütün din tahsisatını kaldırdılar. Sonra sonra, görmemezlikten gelmeğe mecbur oldukları kiliselerden vergi almaya kadar gittiler. Para cezasına tâbi din… Rostof şehrinin bir kilisesinde 1925 yılı için konulan vergi 70 bin çervonets, yani o zamanki Türk parasıyla 1 milyon liraya yakın bir kıymet… Bugünün en aşağı 30 milyon lirası… (syf. 74)

Kaynakların kaynağı dinden başka, bütün ruhçu kıymetler, milliyetçilik, ahlakçılık, ailecilik, komünizmin gözünde en âdi hakaret hedefleri bilindi. Komünizmin saf doktrinler âleminde ve esasında aileye yer yoktur. Çocuk cemiyetin malıdır. Üç yaşından sonra çocuk sitelerine gönderilecek ve orada köpek yavrusu sürüleri halinde büyütülecektir. Böylece bunların anneleri de çalışabilecek ve cemiyete verimli olacaktır. Kadın, kocasına, hiçbir murakabe ve inhisar hakkı tanımaz. Bir kelimeyle evlenir, bir kelimeyle boşanır. Miras, ana baba hakkı, nereye gittiğini bilmeğe bile lüzum olmayan içtimaî gasp malı… Onlarca, kadının erkek ve aile esaretinden kurtarılması tam manasıyla sağlanmadıkça gerçek bir inkılâp olamaz. (syf. 75)

İşte, hem nazariye, hem ameliye planında gördüğümüz ve en mahrem çizgileriyle tespitine çalıştığımız komünizm!.. Özü de şu kadar: “-Allah yok, din yok, ruh yok, vatan ve millet mefkuresi yok, ruhçu ahlâk yok, felsefe ve tarih yok, anane ve terbiye yok, aileye bağlı çocuk yok, ferdî mülkiyet ve tasarruf hakkı yok; yok, yok, yokluk tasavvuru bile yok!.. Ne ıstırapsız dünya!.. (syf. 77)

Komünizm dünyası, sanatkârı Eski Roma’daki Kapitol’ün mukaddes kazları gibi besledi, gıdalandırdı. Sanatkâr fâni cesediyle, maddesiyle korunuyor, fakat buna karşılık bizzat sanatı, saf ve hür sanatı boğup öldürdüler. Bu bahiste bir Türk edibinin harikulâde bir ifadeyle taşı gediğine yerleştirici bir tespitini hatırlıyorum: “-Sanatkâr beslenmiş ne çıkar; sanat öldürüldükten sonra?..” (syf. 85)

Komünizmin bugün Türkiye’de manzarası, daima Moskova talim ve terbiye metotları altında, son derece arsız, küstah, gözü kara, her an iç zaafımızı ve bünye tezatlarımızı kollayan, bir o kadar da iç kargaşalık neticesinde dış müdâhaleyi gözleyen millî ruh köküne inemediği nispette rejimin dallarında tünemek isteyen ve daima dallardaki boşluk ve anlayışsızlıktan faydalanan hazin bir levha arz eder. Bu hazin levhayı, siyah tahta üzerindeki tebeşir yazıları gibi bir süngerle silecek yeni bir nesle muhtacız. (syf. 96)

Çilekeş insanda, dünya yaratıldı yaratılalı, hakikatin merkezini ötelerde arama cehdinin… maddeyi aşma ve kabuğu içinden taşma cehdinin… gökleri kurcalama, kapıları tırmalama, perdeleri aralama cehdinin… sığamadığı hudutludan dolduramadığı hudutsuza doğru fışkırma, atılma, ulaşma, erişme cehdinin… sadece insanlık cehdinin… insan başını sıçan kafasından ayırt edici mübârek fikir cehdinin… madde üstü inanış sistemleri ve onun müesseseleri halinde tecelli eden bu ulvî cehdin, ölümsüzlük cehdinin kırıcısı, tıkayıcısı, boğucusu, toprağa gömücüsü komünizm… Milyar kere sıfırın müsavisi komünizm… (syf. 103)

Aktaran: Adem Suvağcı

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • A.İhsan , 27/04/2019

    Okunması gereken çok kitap var. Okunacak da çok yazar… Bu tür tanıtımların bazı kitaplara öncelik verilebilmesi anlamında faydalı olduğunu düşünüyorum. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir