Gazalların Kumda Yürüyüşü

Edebifikir okurları için şair Cahit Koytak’ın güzel mısralarından bir seçki hazırladık.
***

GÜNLÜK

-“Dayanın, efendimiz, dayanın!
Kendimize yönelen şiddetin semeresi,
Bu şiddet içimizde mahsur kalan kutsalı,
Şu, ölümle Yokedilemez olanı
Acıdan bağırtacak kadar
Derine indiği zaman
en yüksek düzeyine ulaşacak!”

ÇÜRÜMELER

başını eğ ve sokul içindeki kümese
içindeki mezara
içindeki kocaya
içindeki babaya
içindeki komşuya
içindeki korkakoğlukorkağa
kurtlarını semirtmeye
bitlerini kırmaya

OYUN MU BİTTİ?

Sahnede günlük hayat,
Altın buzağının içinde;
Sesini Tanrı’nın sesine benzetiyor
Ve göz kaş oynatıyor
Kanımızı emerken

Bayıltıcı kokular
Ve köpüklü sularla
Yükseliyor çenelerimize kadar

GÜNLÜK

insana kendi ter kokusu
hoş geliyor, Allah’ım
kendi çürüme kokuları…
insan kendi yazdıklarıyla
kabarıp köpürüyor
ve taşıyor bazen.

ÇÖZÜLMELER

ne çalınacak bir kapı
ne dönülecek bir rahim!
ve kötüsü, kimse yok suçlanacak!
kimse yok sızlanacak!
ne cihet, bakınacak, ne oyun, avunacak!

YONTUCU ÖLÜM

Yaklaşın ve bakın
Ölünün yüzünde, ruhun
Umulmadık bir hoppalıkla
Kendini kaptırdığı
Yücelme isteminin
Trajikomik
Eşinme izleri olacak.

KENDİNİ KAZAN ŞAİR KENDİNİ GÖMEN ŞAİR

kim kazıyor yastığının altını, kim?
ki başın tam yuvarlanırken
açılan kör çukura,
sıçrayıp kalkıyorsun uykudan?

***

ne körlük, ne körlük bu bilincin körlüğü!
kazdıkça gömülüyor toprağa
ve gömüldükçe de daha da körleşiyor
kendine de, kazdığı çukura da…

ÂMÂLAR İÇİN ŞARKI

Âmâlar doğmazlar;
Büyürler rahminde, gecelerin;
Yürümeyi, konuşmayı
Ve sevişmeyi
Orada öğrenirler, karanlıkta.
Orada yaşlanır ve orada ölürler.

ELİŞİDEN KANATLARLA

Mezar toprağı kokan gece
Ve yüzünü açsa da örtse de
Soluğu her yerde aynı onun

BİRAZ UYKU

Ateş kusan ruhları da takıp peşine
Sonunda dünyaya çarpıyor Şüphe;
Muazzam çukurlar açıyor toprakta
Söküp çıkarıyor kökünden
Ağaçları.

KAAB BİN ZÜHEYR’İN DEFİNELERİ

Kaab’ın mısraları mı?
Kısa ölçülü
Ve neredeyse sessiz
Gazalların kumda yürüyüşü gibi…

YERALTINDA GEZENİN ŞARKISI

ne çarpılan her yüzü
aslına döndürecek hakikat
bahşedildi şiire,
ne susayan her ruha abıhayat!          

YOL

yolun hep bozkırdan mı geçiyor senin,
hikâyen yavan, hayatın yaşanmasa da olur
gibi mi gözüküyor gözüne;

o zaman, ta başından yeniden anlatmayı dene,
bir daha, bir daha, bir daha anlat
hikâyeni, oturup, kendi kendine!

SİPAHİ

Akılla çepeçevre sırlanmış
Aynalı bir rahmin içinde gidiyor, gidiyoruz…

AVLUDA OTURAN ŞİZOFRENLER

“Yarab, kanımda dolaşan iğne
ruha dayandı!
eti geçip,
uyuyan aklı geçip…

tutku elimde kırık
bir kılıç gibi işe yaramaz oldu;
ama fırlatıp atamıyorum onu:
elime yapışık,
kalbime yapışık!

ve bir vakitler koynumda serin
bir su kırbası gibi
gezdirdiğim imânım
delinmiş bir post şimdi;
bir köşede, gelip solucanların
yuva kurmasını bekliyor.”

HUŞ AĞACI HAKKINDA BİLGİ TOPLUYORUM

Büyük aşıkların, büyük yalnızların
Büyük dilsizlerin ağzından duman içmiş
Erimiş incelmiş esrimiş
Dünyaya senden çok gelmiş
Senden çok gitmiş
Huş ağacı konuşsun
Sen sus

ESKİ SOFRA

ağladığı zaman
derin derin iç çekerek ağlardı anam
ve gönlünün göğünden
gagalarıyla elmaslar inciler
indirirdi ak güvercinler

YUNUS PEYGAMBER’İN MEZMURU

Öksürerek atacağım içimden
Dua ve yakarış olmayan her şeyi;
Günlük hayatı yırtmak için
Köşeden bir kucak gazete alacağım
Ve dağları aşan bir gemi…

ÖTEKİ TARAFLA YARALI

Öteki tarafla yaralı dünya
Şüphe ve gâm tüten kül yığını
Derin işaretler gizleyen örtü

ALATURKA

Sultan Hamid’i damdan indirdiler
Annesini ve oyuncak trenini istedi
Bir de Şeyh Galip’in şiirlerini

HOMOPOESIA

Bir meyve kurdu nasıl
Kendi ölümüne yürürse
Sömürürken meyveyi

Bu huysuz silahşör de
Kendi kılıcına batıyor
Sözcüklerin peşinden
Yürüdükçe kendi benliğinden içeri

POESIE DEMONIAC      

Varım, çünkü çoğaltıyorum dünyayı.

ÖLÜMÜN ANSIZIN     

Toprak ana, sevgili toprak ana,
Canım anacığım, güzel anacığım,
Nasıl taşıyorsun bu kadar yükü
Bu erimiş kurşun gibi akan kaderi

BÜYÜK SÖZLER

neye benziyor ölüm
her sözü bağlayan
tumturaklı bir kafiyeye

İLK ATLAS

Ama yıllar kör olduğumu gösterdi bana:
Dünya ışığına çıkınca
Göğü deldiğini sanan genç bir solucan gibi.

YONTUCULAR

-“Kendimi özlüyorum, güzel sözlerin cini,
bu yola çıkmadan önceki
halimi özlüyorum;
heykeldeki taşın
dilsiz kayaların karnındaki
cenin halini özlediği gibi…”

SÖZCÜKLERE ÇOBAN OLMAK

a ruhum, a dağın altını oyan,
dağı yutan ve yerine
mezar tümseği doğuran fare!

kemire kemire kemirecek dağ bırakmayan
semire semire farelikten çıkan,
gergedanlaşan!

iridin, çoğaldın, bölündün de
fare ulusuna mı dönüştün yoksa?
nerede, hangi cehennemdesin şimdi?

SERİN YORGAN VE BOŞ BEŞİK, NİNNİ

Küçük kardeş uyuyor, ninni
Serin yorgan
Ve boş beşik, ninni.

OKUYUCU’YA

Kâğıt mühürlendi kalem kurudu
Şimdi bana gül bana acı
Duanı al ve uyu
Sen mumyalanmış cenin
Sen sıradan okuyucu

Cahit Koytak

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir