Malcolm X ve Siyah Adamın Köleliği

Davut Bayraklı, siyah adamın Amerika’daki başkaldırışını Malcolm X üzerinden anlatıyor.

***

Amerika kıtası keşfedildikten sonra kıtaya gelerek burada yaşamaya başlayan toprak sahipleri, geniş topraklara sahip olmanın verdiği bir sıkıntıyla yüzleşmişlerdi: Ucuz iş gücü. Yeni keşfedilen ve  devamlı göç alan kıtada verimli arazilerin varlığı, ucuz iş gücünü karşılayacak insan gereksinimini gündeme getirmişti. Kıtada yaşayan Kızılderili yerlileri köle olarak kullanamayan kıtanın yeni sahipleri, öncelikli olarak bu toprakları sahiplenebilmek için bu insanları yok etme yolunu seçtiler. Uzun yıllar süren bu savaşlarda yok edilen Kızılderili nüfus sonrasında geniş ve verimli topraklara sahip olan mülk sahibi kişiler, ikinci sorun olarak gördükleri ucuz iş gücüyle mücadele etmeye başlamıştı. Bu soruna çözüm üreten yeni kıtanın patronları için Afrikalı yerliler bulunmaz bir nimet gibiydi. 17. yüzyılın başında Afrikalı siyahîleri köle olarak çalıştırmak için Amerika’ya getirmeye başlamışlardı.

O dönemde Amerika’da kölelik yasaldı ve gayri ahlakî olarak görülmüyordu. Kölelerin insan olup olmadığı ise zaman zaman tartışma konusu oluyordu. En ılımlı insanlar bile kölelik üzerine konuştukları zaman, siyahîlerin eğitilmesi gereken “barbar insanlar” olduklarını söylüyorlardı. Toprak sahipleri, bu insanları kölelik için sadece kendi çıkarları uğruna eğitiyordu.

Amerika kıtasını ilk olarak keşfeden Cenovalı denizci ve kâşif Christopher Columbus, burada karşılaştığı yerliler hakkında yazdığı bir mektupta yerli halk için kötülüğü bilmeyen, silahı tanımayan insanlar olduklarını söylüyordu. Christopher Columbus, bu insanların sahip oldukları her hangi bir şeyi almak için onlara zor kullanmaya gerek olmadığını, sadece istemenin yeterli olduğunu söylüyordu. Belki de her şey bu tespitlerden sonra başlıyordu. Çünkü ünlü kâşifimizin vardığı sonuç tam bir ruh hastalığı belirtisiydi: “Bu insanlardan çok iyi köle olur!”

Köle ticaretinin başlamasıyla Afrika’daki anayurtlarından Amerika kıtasına zorla getirilmeye başlanan siyahîler, Amerika’da cereyan eden Kuzey ve Güney savaşına kadar bu kıtaya taşınmışlardı. İç savaşı Kuzeyliler kazanınca 1865 yılında kölelerin getirilmesi durmuş ancak kölelik devam etmişti. 1964 yılındaki Sivil Halklar Kanunu’na kadar ayrımcılık hiçbir zaman kalkmadı. Ancak 1964 yılında sadece yasal düzenleme yapılmış, fakat bu yasal düzenlemeler teoride kalmış, pratik olarak uygulanması için de siyahîler uzun yıllar beklemişlerdi. 1960’lı yıllarda Nation of İslam (İslam Milleti) lideri Elijah Muhammed, Malcolm X, sosyalist ve milliyetçi söylemlerle dikkat çeken Siyah Panterlerin lideri H. P. Newton, siyahların ve beyazların bir arada eşitçe yaşayabileceklerini söyleyen ve pasif direnişten yana olan Dr. Martin Luther King Jr. dönemin önemli isimleriydi. O yıllarda siyahlar Harlem gibi fakir gettolarda, beyazlardan arındırılmış bir şekilde yaşıyorlardı. Ayak işleri olarak tabir edebileceğimiz işlerde çalışıyorlar, suça batmış bir şekilde hayatlarını sürüyorlardı. Malcolm X’in bir söyleşisinde dediği gibi bir Amerika rüyası görmüyor, bir Amerika kâbusu yaşıyorlardı. Hayatları tam olarak suç, uyuşturucu ve içkiye bulanmış hâldeydi. Suça meyilli bu insanların çoğunun ömrü cezaevlerinde geçiyordu. Bu yaşam tarzı da onların sisteme karşı düşman olmasını, beyazlarla barışamamasını ve beyaz adama karşı içlerinde besledikleri başkaldırıyı büyütmelerini sağlıyordu.

Fransa’nın sömürgesi Martinik’te doğan siyahî psikiyatrist, düşünür ve aktivist Frantz Fanon (1925-1961), beyaz adamın kendilerini yeniden tanımladıklarını ve isimlendirdiklerini söylüyordu. Bu tanımlama ve isimlendirme sonucunda siyah adamın sahibi ve efendisi olduğu düşüncesini taşıdığını belirten Fanon, siyahların kendilerini, kendi gerçeklerine göre yeniden tanımlamasını istiyordu. Böylece siyah adam, beyaz adamın kölesi ya da malı olmayacak ve özgürleşecekti. Hayatını Cezayir’in bağımsızlığına adayan Fanon’un uyanışı da yine beyaz adamın siyah adama karşı takındığı baskıcı, sömürgeci ve aşağılayıcı tavırlardan kaynaklanmıştı. Fanon’un mücadelesi sadece kendi çevresiyle sınırlı kalmamış birçok siyah insanı da uyandırmıştı.

Malcolm X ve Siyah Adamın Tarihi

Malcolm X, siyah adam üzerine çok düşünmüş ve çok kafa yormuş birisiydi. Halkının çektiği sıkıntıları bilen Malcolm, yaptığı her konuşmada bu sıkıntıları dile getiriyor ve onlara direnmeyi, çaresizce beklememeyi salık veriyordu. Malcolm’ın sesini büyük kitlelere duyuran da bu tavrı oluyordu. Siyah adama, geçmişteki büyük siyah adamı anlatıyordu ve içinde bulunduğu aşağılık kompleksinden kurtulmasını istiyordu. Şiddete maruz kaldığında pasif direnişe geçmesini değil, aynı şekilde şiddetle cevap vermesini söylüyordu. Dr. Martin Luther King, siyahlara bir yanağına vurulduğunda diğer yanağını dönmelerini söylüyordu. Malcolm buna karşı çıkıyor ve beyaz adamın hiçbir zaman yanağını dönmediğini hatırlatıyordu.

Davasına bütün hücreleriyle inanan bu uzun boylu, geniş omuzlu, yakışıklı ve karizmatik adam, gettolarda seslendiği siyah adama inanmaları gerektiğini haykırıyordu. Beyaz adamın kendilerini köle, vahşi ve barbar olduklarına inandırdığının altını çiziyor ve “Bunlara inanınca beyaz adamın üstün ve efendi olduğuna da inandınız. Sonrada beyaz adam sizi ezdi, öldürdü ve sömürdü. Bu inanç sizi beyaz adama benzemeye çalışmaya itti. Dilinizden, renginizden, kültürünüzden kurtulmaya çalıştınız. Vatanınızı unuttunuz.” diyordu. Afro Amerikan Birliği Örgütü’nün 24 Ocak 1965 yılında yaptığı bir toplantıda konuşan Malcolm yine tarihe vurgu yapıyor ve siyah kardeşlerini kendi tarihlerini bilmeleri konusunda uyarıyordu: “Bizim bu adamlarla farkımız geçmiş hakkındaki bilgi eksikliğimizdir. Kaynağını bilmiyorsanız nedenini anlayamazsınız. Nedenini anlayamazsanız durumu da kavrayamazsınız. Bu bakımdan geçmiş tarihle ilgilidir. Geçmişimize inmedikçe dengeli bir düşünce biçimine ulaşamayız.” Malcolm konuşmasında derin ve önemli tespitlerde bulunuyordu: “Biz buraya getirilene kadar ‘zenci’ değildik ve hiçbir zamanda olmamıştık. Bizler, bilimsel olarak batı tarafından üretildik. Sana ‘zenci’ denmesini kabul edince, bir dilin, bir adın olmaz. Seni tarif edecek bir isim üzerinde iddiada bulunamazsın. Zenciyi kabul ettiğinde her hangi bir kültür üzerinde hak iddia edemezsin. Bu kelime seni hiçbir yere bağlamaz. Bu, rengini bile tarif etmekten aciz bir kelime.” Zenci diye bir dilin, kültürün, ülkenin olmadığını vurguluyordu Malcolm: “O hâlde sen de yoksun. Seni zenci diye adlandırdığında var oluşunu da ortadan kaldırıyor. Tarihi olmayan bir insansın ve tarihi olmayanın kültürü de olmaz.” Daha sonra Sümerlerden, Mısırlılardan, Piramitlerden, siyah ustalardan, mimarlardan bahsediyordu. Kısaca siyah adama yaratılıştan beri köle olmadığını, geçmişte önemli insanlar olduklarını ve önemli işler başardıklarını, en az beyaz adam kadar yetenekli olduklarını hatırlatmaya çalışıyordu. Ona göre siyah adam “zenci” olmamalı, tarihini, kültürünü öğrenmeli, renginden utanmamalı. Tüm bunları da İslâm inancı içerisinde anlatıyordu Malcolm.

Malcolm ve Gerçek İslâm’a Dönüş

Başlangıçta Elijah Muhammed’e inanan Malcolm, onun kendilerine anlattığı şeylere inanmadığını gördüğünde ilk ve en büyük hayal kırıklığını yaşadığını söylüyor. Daha sonra her şeyin çorap söküğü gibi geldiğini, Mekke’ye Hac için gittiğinde ise tüm gerçeklerle yüzleştiğini ve sonunda gerçek bir müslüman olduğunu söylüyordu. Elijah’ın ahlaksızlıklarını görmesi, onun anlattığı dinin gerçek olmadığını anlaması, yolunu değiştirip hakiki İslâm’ı Amerika’daki siyahlara anlatmasına neden olmuştu. İşte tam da bu yüzden 21 Şubat 1965 yılında uğradığı bir suikastla şehit edilmişti. Elijah’ın “Ben Muhammed bin Abdullah’dan da (s.a.v) üstün bir peygamberim.” Dediği gün haddini aştığını söyleyen Malcolm, İslâm Örgütü’nün İslam’ı yanlış anlattığını keşfetmiş ve buna karşı çıkmıştı. Bir yıl bile sürmeyen bu değişim sürecinde birçok Arap ülkesini ve Güney Afrika’yı gezmiş, oradaki halklarla konuşmuş, onların sorunlarını dinlemişti.

Elijah Muhammed ve öğretilerinden yüz çevirip artık kendisi adına konuşması, siyah adamın beyaz adamla birlikte çalışabileceğine inanması, beyazların hepsini şeytan olarak görmekten vazgeçmesi onu örgütün hedefi hâlline getirmişti. Şehadetinden sadece iki hafta önce evi bombalanmış ve hanımıyla dört kızını güçlükle evden çıkarabilmişti. Aslında Malcolm yaşadığı değişim sonrasında ve yaptığı çalışmalarla öldürüleceğini biliyordu. Devamlı tehdit telefonları alıyor buna rağmen polis tarafından korunmuyordu. Yine de inandığı yolda yürümekten çekinmemiş ve artık “Kardeşlik için şehit olmanın zamanı geldi” dedikten iki gün sonra şehit edilmişti.

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • mümtaz ve nuran , 06/01/2014

    davut bayraklı, hâlâ aynı şeylerle uğraşıyor, fasit dairede dönüp duruyor. hayattan emekli olmuş gibi bir hâli var. hep aynı konularla uğraşıyor. uğraştığı konuları yarım yarım bırakıyor. edebifikir’in mehmet erikli dışında kitabı çıkmış yazarı var mı? davut bayraklı niçin havanda su dövmeye devam ediyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir