II.
isidora
salyangoz kabuklarıyla kaplı helezonik merdivenli evlerin bulunduğu kent
a.
acıya diş geçirmiş bir topraktan geldim
üzerimde külü yağmurun ateşin suyu
mavinin küskünlük barışı
sevincin acısı hafifliğin ağırlığı
acıya diş geçirmiş bir topraktan oldum
üzerimdeki güneş bulut emerken
kanımın çekildiği bu dağ başında
yaşam ve ölümün yalnızlığı
karanlık ve aydınlık aynı kaseden
insanlık için sunulan bir içkiye benzer
aynı yatakta uyur ölüm ve hayat
aynı uyanışa yaslanır ikisi de
ölürken mi uyanır insanlar
uyanırken mi ölür
kimde kaldı bu bilmek suçu
kefaretini neye ödetecek
b.
her aşığın bağrında kinle sarılmış bir bıçak
bileylemek için geceleri bekleyen
kana ekmeğe ve tuza uzanmış rüyalar
elmanın tadının kendine bir faydası
tuzun ağrıyı yalamış tarafın bedenine
heykel gövdesinde kırılmış tuzaklara
bir avcının belermiş gözleriyle sürekli
bakamazsın
kinle örülmüş saçları hiçbir şeyin karanlık
bıçak bilenmişse suçlu mudur bıçak
ya keskin sayfalarda oturmuş güzel
deniz ülkesinden çöl ülkesine
göçmeye heves etmişse
c.
bütün merdivenlerden sonra kendime çıktım
aynı merdivende yürüdüğüm arkadaşlarım kayıp
mavi kayıp bir ülkesi almanağımın
suçlusu ben olmuşum gibi aralanırken gök kapıları
gezegenlisi olduğum bu sürgünün
neresine dokunmuş ellerin
bana su vermişsin bu çölde kayıpken
teneffüs vaktine denk gelip ciğerlerimin
aynı havayı solumuşsun
bak
bu merdivenlerden ben çok çıktım
bunu söylerken inişlerimi düşün
kimin saçına gölge olmuşsam tutuklandım
bu dünya benim gezegenimin görüş açısında
değil
bu dünya bisikletin kayıp pedalında
bir tarafı hep aksak
bu merdivenlerden ben çok düştüm
unuttum evden getirdiğim iki dilim ekmeği
ceplerim karınca dolu
Bilal Can