“İnsan Akar İnsanı Özleyince”

Yazarımız Sinem Çağlancı, şair Edip Cansever’in birbirinden güzel şiirlerinden Edebifikir okurları için mısra seçkisi hazırladı.

***

İKİNDİ ÜSTÜ

– BU Şiir 30 Mısralık Bir Sevda Şiiridir –

İnsan yaşlandıkça anlıyor
Hayatının en güzel günlerini
Kadınlar öyle kolay anlaşılmıyor.
Farkına varmıyor insan yaşadığının.

 

ANAHTAR DELİĞİ

Yerçekimli Karanfil

Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu? bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle

Anahtar Deliği

Hayaller kuruyor çaresiz, sonra da arşınlıyor hayallerini
Bir iki yapıyor bunu, derken bırakıyor
Derken bırakır mı hiç, bu öyle güzel ki;
Denizin yanında uykusuzluk gibi…

Kaybola

Sana her zaman söylüyorum, senin yüzünde gülmek var
Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa

 

UMUTSUZLAR PARKI

VI

Belki de alıp başımı gideceğim
Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye, ama nereye olursa gitmenin
Hüzünle karışık bir ağrısı. 

 

NERDE ANTIGONE

Medüza

Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz 

Salıncak

Tanrım bize bir salıncak!
Çok çabuk geçirmek için şu olup bitenleri

Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka

Örneğin ölüversem şu daralmış yüreği kullanaraktan
Ölüversem şuracıkta
Bakınca herkes orama burama
Derler mi bir ağızdan: bu ölen de kim
Hey tanrım! bu ölen de kim, yani kim yaşamış kendi adına.

 

TRAGEDYALAR

Tragedyalar 4

Unutulmuş gibiyim ben. Ve insan
Bir bakıma unutulmuş gibidir
Bilmem ki, nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim
Belki de yalnızlıktan
Daha fazla bir şey bu

***

Biz ikimiz de yalnızsak… ve işte bu durumda
İki kişilik bir yalnızlık olmaz mı bizimkisi?

 

ÇAĞRILMAYAN YAKUP

Çağrılmayan Yakup

Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup
Bunu kendine üç kere söyledi
Onlar ki kalabalıktılar, kurbağalar
O kadar çoktular ki, doğrusu ben şaşırdım
Ben, yani Yakup, her türlü çağrılmanın olağan şekli
Daha hiç çağrılmadım

Cadı Ağacı

Cadı ağaçları ne ölü değildirler, ne de hiç yaşamazlar
Biz bunu anladıksa artık gidelim
Ne kadar gitsek o kadar çok iyidir
Son sözü köşedeki bir öğrenci söyledi
Gören var mı, dedi, cadı ağacını
Cadı ağacını yani
Yok, değil mi
Kuru gözler kuru şeyleri hiç göremezler
Ve düş içinde yaşayanlar düş içindekileri 

Kontrabas Öğretmeni Rıza Bey Diyor ki:

Bence, bir yaradılış gibiydi ölüm, bunu anlatabilirim
Ve gittikçe çoğalan ve elimde olmayan
Bir boğuntudan doğmuş gibiydi

 

KİRLİ AĞUSTOS

Oda

Gün günden odamın şeklini alıyorum
İşliyorum bu iniltili varlığı yeniden
Kim bilir, duyuyorum yazgısını belki de
Kuru bir dal parçasını içinden yiye yiye
Dal olan bir böceğin
O garip yazgısını

Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe.

Eski Bir Takvim İçin Şiirler

Yağar ki sokaklarda bir uzun yağmur
Islanırım ıslanırım anlamam
Sanki nedir bir yağmurun güzel olması
Sahi bir yağmurun güzel olması
Yağarken kendine severek bakmasından.

Gökanlam

I

Gecelerden sabaha usulca kanayanlar
Üşümüş, yorgun ve bütün gün adres soranlar
Hangi telefonu açsalar gökyüzü
Hangi telefonu açsalar gökyüzü
Ya da aç bir kuş sürüsü onları boşuna kollar
Çünkü onlar ki yalnız kendilerinde gömülü 

IV

Kimse bir şey bulmazdı bizde
Kağıtlar, kitaplar doldururdu bizi

Bir Yitişten Sonra

II

Çok denedim, karanfilin sapı suya değince
İçimde biri vurulur sanki
Yeşime oyulmuş bir diriliş olur bir de
Çalınır her sabah kapının zili
Açarım: ben haziranım
Yaşamak, süresiz yaşamak eğilimi belki.

Kuş Sürülerinden Bir Duvar

Okyanuslardan hiçbir şey anlamıyorum
Küçük denizlerde yaşadım da ondan mı acaba
Değilse neden bir türlü ısınamıyorum
Yoksa büyük acıların kaptanları mı dolaşır okyanuslarda

***

Kuş sürülerinden örülmüş bir duvar
Hangi kuşu çeksem ölüyor avucumda.

Şahinin Kopardığı Elmas

II

Öyle ya, bana sorarsanız terketmeli insan yaşamı
Ölümü göze almadan
Ve anlamalı bir ağaç gölgesi gibi durmaktaki sakıncayı
Gitmek
Durmadan gitmek
Ne ölümünü bilsinler ne yaşadığını.

III

Bir gün de bir cami avlusunda güvercinleri taşladım
Gözleri kör bir kadın mısır satıyordu
Ağlamak istedi ben güvercinleri ürkütünce
O an düşünmedimse de sonradan aklıma takıldı
Gözleri kör bir insan nasıl ağlar diye.

Akdeniz Salgını

V

Biliyorsun, bizim her türlü yalnızlığımız
Yeni bir dil olacak yarın.

 

SONRASI KALIR

İdris’le Konuşma

Kuşları okuyorum içimde, ağacın kuşlarını
Yeni pişmiş çilek reçeli gibi kaynayan
Dalların üzerinde
Gemilere dadanan kuşları okuyorum bir de
Göklerde bir başına dolaşan
Görkemle
Büyük denizlerdeki yalnız kuşları
Ve okuyorum yıllardır bütün yalnızlıkları
Okuyorum da
Kuş olsun, insan olsun
Yalnızlık sevmesini bilmeyenlerin icadı

Flaş

Sussak da, hiç konuşmasak da, sözlerin senin
Açık denizler gibidir zaten elimde
Her zaman, ama her zaman bir kıyıyı sezdiren

Mendilimde Kan Sesleri

Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir

***

Bilmezlikten gelme Ahmet abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır

***

Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile

***

Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.

Uzak Yakınlık

Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
İkimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.

***

Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
Çıkarsak toplamak yerine
Her hüzün başka türlü olurdu
Ne yaparsan yap saati kurma
Öyle dağıldık ki hepimiz

Günlerden

Maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
Bir renk değildir mavi huydur bende
Ve benim yetinmezliğimdir
Ve herkesin yetinmezliğidir belki

BEN RUHİ BEY NASILIM

I

Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda
Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi

V

Biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum
Azıcık gülümsedim
Ve dünya bana gülümsedi

***

Yürüdüm ki, bir sese benziyordum sanki
Yüzyıllarca önce kırılmış bir kemik sesi

Bir Çiçek Sergicisi Der Ki

Benim bütün yaşamımda hep karanfiller olmuştur
Her zaman hatırlarım
Sanki bir karanfilden sürekli doğmuşumdur

Bir Meyhane Garsonu

İşte
Isınmış parke yolun kokusu
Demek ki ben mutsuzum
Tuhaf bir su içmişim de sanki içim görünüyor

***

Sonra bir iskemleye oturdum
Orda yüz binlerce cinayeti ben
Ve intiharı
Bir mutluluk gibi dışımda duydum

Kürk Tamircisi Yorgo ve Küçük Bir Olay

Ama baksak ki birbirimize arada
-Yorulunca işten bakarız da-
Sanki herkes yeni bir haber getirmiş gibidir
Öyledir öyledir
Yüzlerimiz ona göre kesilmiş
Ona göre biçilmiştir
Çünkü insan yalnızken katettiği yollardan
Ne zaman geri dönse yeni bir haber getirir

Ruhi Bey ile Limonluktaki Yangın

Sanki kar yağışlarının ardından
Uzun süren kar yağışlarının ardından
Sevimsiz bir lunaparkta
Kimsesiz bir atlıkarıncaydım

Kısa Bir Not:

Konak’ta Son Gün Ve

Ve yıllarca sonra kadının ölüsünü
Bir bulantı cenazesi gibi kaldırdılar içimden

Bir Otel Kâtibi

Ve nedendir ki ben
Sararmış bir sürahide kirli bir su gibi bekletilirim.

Acaba

Dönelim
Döndürsün bizi
Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi

***

Vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı
Vaktinde anlamanın sevinci mi
Ya da biraz geç kalmanın
O gereksiz tedirginliği mi
Hangisi

Ama belli ki sonundayız her şeyin
En sonunda.

Düşlüyor Ölümünü Ruhi Bey

Niye ölmemeli öyleyse
Yaşamak mutlu bir devinimse

***

Dışımdaki ölüler, içimdeki ölüler
Bir alaşım halinde, donuk güneşin altında
Ve benim mutluluğumun altında
Akıp gidecek bütün kötülükler
Ölümün armaları gibi

Akıp gidecekler en sonunda

 

SEVDA İLE SEVGİ

Sevda Bir Ateş Buldu Sende…

Dirseklerini masaya koyuşundan belli
Gelip geçen bir günü bitirmek istemediğin
Sevda bir umut buldu sende.

İçindeki Sessiz Parlaklık

Neden yazılır bir şiir
Neden okunur bunca yazı
Çünkü nasıl anlaşılır başkaca
İnsanın karmaşıklığı.

Seni Günlere Böldüm

Bütün günler yenileşir her bekleyişte
Ve bütün dünler, bütün geçmişler
Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok
Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.

Bitti O Sevda…

Bitti o sevda, kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
İtti kıyıyı adına deniz dediğimiz bir şey
Adına deniz demediğimiz bir şey ile birlikte
Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
Kaybetti kumarda gözlerim
Kaybetti kumarda gözleri

Bilmez Miyim Hiç…

Benimse ne gideceğim bir yer var
Ne de özlediğim bir şey
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişi güzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

Boşversene Sen Niye Beklemeli

Boşversene sen niye beklemeli
Sıktı artık bu kent beni
Çekip gitmeliyim hiç düşünmeden
Bulmalıyım aradığım o yeri
Şiirmiş, bilgelikmiş, her neyse
Ne varsa benden kalsın geride

 

ŞAİRİN SEYİR DEFTERİ

Ölü Bir Deniz Yıldızı

Parlar ki şimdi arasıra geceleri
Diplerde, derinlerde, yalnızlığımda
Ölü bir deniz yıldızıdır mutluluk
O nedensiz mutluluk, olsa da olur olmasa da

Bir Şiir Yazılırken

İşleniyorum dünyaya
Uçsuz bucaksız bir kumaşa işlenir gibi

***

Değilsek de yakın birbirimize
Uzak da sayılmayız büsbütün
Gökyüzünde iki uçurtma başıboş
Yanyanayızdır sadece.

 

EYLÜLÜN SESİYLE

Gelmiş Bulundum

Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oldum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.

BEZİK OYNAYAN KADINLAR

Manastırlı Hilmi Bey’e Birinci Mektup

Hiçbir yere taşmıyorum, kendime sızıyorum yalnız
Ben dediğim koskocaman bir oyuk
Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda
Bir oyuk! sofada, mutfakta, yatağımda

***

Gittiği yeri bilmeyen böcekler gibiyim
Bir oyuğa, oyulmuş bir yaşama
Ne gereği var ki satin
Balkona çıkıyorum sürekli
Yollar yollar katediyorum sanki böylece

***

Anılardan anılara sallanan bahçe
Hangi yaprağı koparsam son anı avucumda kalıyor

***

Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor.

Manastırlı Hilmi Bey’e Üçüncü Mektup

Geceler katı ve parlak
-ansızın yere düşen
Laciverdi bir kestane sesi-
Acılar da acılaşıyor gittikçe
Sanki
Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi. 

Akmayı Duydum

Ben ben idim, onlar oydular
Geçip de geri dönmeyen bir yeliz
İnsan akar insanı özleyince
Yılları çok bir gün gibiyiz

Akmadık.

Umuş

Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır

Parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın
Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

İLKYAZ ŞİKÂYETÇİLERİ

Sona Kalsa

Saatime bakıyorum sık sık
Kapıyı gözlüyorum arada
Biraz soğuk mu geliyor ne -kapatır mısın-
Sinirli bir kırmızılık suya batıyor
Düşünüyorum, ansızın bir dost yüzü
Görmemişim de yıllarca.

Doğa Çeşnicisi

Hiçbir ses yakalayamaz beni
Nar ağaçlarının çıngıraklarından başka
Duyuyorum burukluğumun tadını
Kendimden uzaklığımın da

OTELLER KENTİ

Bahar Sezgisi -Bahar Ötesi- Bahar Ertesi

Ansızın bir cenaze arabası belirdi kapının önünde. Çiçeklerle gökyüzünün arasında sıkışıp kalmıştı sanki.
Dedim ki, kurtuluyorum işte. Düş bir bataklıktır gerçeklik de.

 

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • ama ne gezer , 28/02/2024

    bir keresinde görsel algı dersinde ben ruhi bey nasılım şiirini çözümlemiştik, müthişti. “her şey nasıl da bir başka şeyin içinde” diyor insan öyle zamanlarda :))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir