Boğaziçi Film Festivali’nde Bir Gün

10669383066_df7fcc6144_o

Abdullah Karaca’dan seminer notları ve dahası…

***

1. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali Sempozyumu kapsamında düzenlenen etkinlikte dünya sineması ve türk sineması üzerine tartışmalar ve okumalar yapılıyor. İstanbul’da gerçekleştirilen ve Türk izleyicisinin sinema algısının kanırtıldığı bu verimli konuşmalarda bilhassa konunun can damarına şırıngayı vuram yorumlarıyla Yusuf Kaplan öne çıkıyor.

Yusuf Kaplan, sanatsal ve ifade gücü bakımından dünya sinemalarına nazaran Türk sinemasının varlığından söz edilemez olduğunu açıkladı. Kaplan, Türk sineması diye bir kimlikleşmenin oluşmadığına yer verdiği konuşmasında; dünyada bugün Hint sineması, Kore sineması, İran sineması hatta Nijerya sineması gibi Afrika ülkelerinden de birçok ülkenin kendi sinema anlayışlarını oluşturduklarını ifade etti.

Kaplan, davetlileri Wittgenstein üzerinden derinlikli, kışkırtıcı bir entelektüel yolculuğa çıkarttı. Sinemayla paralel fikir ve sanat normlarının da masaya yatırıldığı söyleşide Türk sanatından bahsedilmesi için yapılması gerekenlerin belli olduğu açımlandı. İlgili tüm sanat disiplinlerinin Anadolu ve Osmanlı gibi zengin medeniyet havzasından sulanmayan ve beslenmeyen talihsiz bir ülke olduğumuz gerçeği ise yüzlerimize vurulmuş acı bir tokattı.

Kaplan, Hollywood sinemasını değerlendirerek başladığı konuşmasında, “Hollywood aslında sinema yapmıyor. Holywood’un yaptığı şey, sinemadan başka bir şey.” dedi. Sinemanın, çağın zeitgeist’ı olduğunu ifade eden Kaplan, Holywood sinemasının, “Sinemanın ve çağın bütün zaaflarını ve imkânlarını ele veren formu” olduğunu söyledi.

Çağın düşünürlerinin, ikinci sanayi devrimi ile birlikte Batı’da düşüncenin bittiğini söylediklerine işaret eden Kaplan, Wittgenstein’ın “Artık felsefe, tarif yapma yetilerini kaybetmiştir, dolayısıyla tarif yapma yetkisini de kaybetmiştir. Sadece tasvir yapabilir, dolayısıyla da haddini bilmelidir.” mealindeki yaklaşımını hatırlattı. Kaplan, ‘çağın en büyük düşünürü’ olarak nitelendirdiği Deleuze’ün, “Felsefenin bittiği ve sinemanın, düşünce ile felsefenin yerini aldığı” şeklindeki iddiasını dile getirdi. Kaplan, “Holywood’da yapılan şey, sinema değil. Sinemayı bir araç olarak kullanan bir şey. Yani dolayısıyla, Amerika’yı Amerika yapan şey, Holywood’dur. Holywood’u çekin çıkarın aradan, Amerika diye bir şey kalmaz.” diye konuştu.

Sinemanın imkânlarını, Holywood’un dışındaki coğrafyaların kullandığını ileri süren Kaplan, “Söz gelimi, Amerikan bağımsız sineması, Avantgarde sineması, Experimental sineması, Holywood’a rağmen var oldu, Amerika’da var oldu. Holywood olmasaydı var olabilir miydi? Bu, önemli bir soru.” diye konuştu.

Türkiye’nin sanat kavramsallığının, kültürel-aktüel yaşamın Batı’ya dönük bir heyecan ve hayranlık çerçevesinde kabul edildiğini açıklayan Kaplan; Türkiye sanatı açısından Yunus, Mevlânâ, Fuzûlî, İbn Arabî, Itrî ve Mimar Sinan gibi bu toprakların hazinesi sayılan müthiş fikir abidelerinden nasıl olur da istifade edilmediği üzerine düşünmemiz gerektiğini paylaştı.

Bugün Amerika’da en çok okunan şair kim, son 7-8 yıldan bu yana? Mevlânâ… Peki, Müslümanların epistemolojik kırılma ve ontolojik kopuş şeklinde tezahür eden esaslı, köklü bir medeniyet kriziyle boğuştukları bir zaman diliminde, kendi kültürüne sırt çevirmesi ise akıl alır gibi bir şey değil. Modernitenin içinde buhrana tıkılı kalmış insanlığın aradığı cevabı ise hazzın ve hızın içerisinde bulamayacağı açıktır. İrtibatımızın koparıldığı geçmişle temas etmemiz büyük insanların büyük eserlerini okumamız, öğrenme, sorgulama ve tefekkür etme melekelerimizi kullanmamız elzemdir.”

Yusuf Kaplan’ın dertli konuşmasının içimde, yüreğimde bir kar topu hacmine ulaşması ise zor olmadı. Muzdarip olduğumuz paydaş sorunlara, içerisinde bulunduğumuz zamanı Mevlânâ hazretlerinin pergel metaforunu tatbik ederek aşacağımız ise hepimize ciddî bir ödev. Modernizm hiçbir zaman insana uygun bir elbise olamamıştır. Janjanlı ama buna rağmen eklem bölgelerinde asimetrik dikişleri olan biçimsel estetikten uzak bir kıyafet olarak kalacaktır. Bizim için biçilmiş zümrüt işlemeli kaftanlar varken şımarık edayla terk ettiğimiz ve aslında giydiğimiz, çuval değil de nedir?

Ultra renkli ve modern kâbuslar gördüğümüz şu çağda arayışlarımıza, çocuksu telaşlarımızdan sıyrılarak başlamamız gerekiyor. Yazıya, çağımıza bir yumruk gibi inen ve elem çıralarını yakan Emil Michel Cioran’ın bir cümlesiyle son verelim:

“Modern olmak çaresizlik içinde şunun bunun ucundan tutmaktır.”


Bilgi:

Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Derneği (TESİYAP) tarafından gerçekleştirilecek olan Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’yle; Türkiye’de ve Dünya’da etik, estetik ve teknik bütünlüğe sahip sinema filmlerin gelişmesine katkı sağlanması, genç yapımcı ve yönetmenlerin yeni filmler üretmesine maddi ve manevi destekler oluşturulması, ülke sinemamızın bir kimliğe kavuşması fikrinin gündemde tutularak gerekli faaliyetlerin yapılması, ülke sinemasının yurt içinde ve yurt dışında tanıtılması amaçlamaktadır.

Birinci Uluslararası Boğaziçi Film Festival 14-30 Kasım 2013 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenmektedir.

Festival Lansman Videosu: http://www.youtube.com/watch?v=GZnu7ARn9Fo
Sempozyum Programı : 
http://www.ticaret.edu.tr/uploads/etkinlik/333/program.pdf
Gösterimler : 
http://bogazicifilmfestivali.com/program.pdf
TV Söyleşisi : 
http://www.youtube.com/watch?v=cCd1iQZbUfI

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • büşra , 21/11/2013

    sana da yorum yazardım kardeş ama prensip olarak çok fim seyretmiyorum daha doğrusu seyredemiyorum. vakit bulup da saatlerce bakamıyorurm ekrana. cok bos geliyor ve o kadar saat akit de hiç bulmıyorum zaten. iyi, tavsiye filmleri topladım arşivde ama elimi dahi sürmek nasip olmadı hala. beni tebrik edebilirsinz bu yobazlığımdan ötürü.

    • Çok tırsıyorum , 21/11/2013

      Tebrikler Büşra!

Çok tırsıyorum için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir