Yazarlarımıza, eve neden çiçek götürdüklerini sorduk. Birbirinden ilginç cevaplar sizi bekliyor. Bu arada siz de, yorum bölümümüzde sorgulamaya cevap verebilirsiniz.
“Eve, niçin çiçek götürürüz?”
***
Ömer Can Coşkun
Eve çiçek götürülmez. Toprak götürülür. Su götürülür. Tohum götürülür. Hepsi bir saksıda birleştirilir. Her gün emek verilir ve topraktan çıkacak bitkinin gelişim safhaları gözlenir. Bu sayede sabır çiçeğinin de tohumu toprağa atılmış olur. Her eylem her aşama fiili dua olarak iki tohumun da üzerine yağar. Toprak yarıldıkça tefekkür başlar. Yoktan var olanın varoluş safhaları gözlemlendikçe bitkinin canlı olduğu öğrenilir. Burada yaşatma çabası devreye girer. Bu vakte kadar büyümesinin seyredildiği bitkinin bir gün dahi ilgisiz kalmaması için uğraşılır. Sabırla başlayan yolculuk merhametle devam eder. Yaşatmanın tadını almış insanoğlu bitkinin vakti gelip çiçek açmasından sonra yapraklarını dökmesini seyreder. Solmaya başlayan çiçeğe hiçbir şekilde yardım edemeyen insan, yaşatmanın da kendisi ile ilgili olmadığını anlar. Sabırla merhametle süren yolculuk acizliğin anlaşılması ile son bulur. Bu niyetle yetiştirilen bitkiler/çiçekler eve huzur verir, güzel kokar, göreni mutlu eder.
Eve dışarıdan giren çiçek ‘fastfood’dur.
Bahadır Dadak
Dosya konusu mail kutuma düştüğünde bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Birden irkildim. Beynim, en ilkel beyinlerin yapacağı hamleyi yaptı. Konuyu hemen kadın erkek ilişkileri zaviyesinden yorumlamayı düşündü. Sonra düşündüm, ulan dedim, sitedeki bütün gerçek erkekler, özellikle bekâr olanlar, içten içe erkeklik egolarını pompalar ve bu hususta artistlik yaparlar dedim. Bayağı bir işe girişmenin lüzumu yok. Sen Bahadır’sın, illa bir zıptıkçılık yapman şart dedim. Nasıl bir hinlik yapabilirim diye kafa yordum biraz ama nafile… Daha önce eve hiç çiçek götürmediğim için soruya ne cevap vereceğimi bilemedim. Bununla övünmemekle beraber, şahsen ben, eve çiçek yerine Ezine peyniri götürmeyi tercih ediyorum. Neyse efendim, arkadaşıma döndüm, kendisi evli bir veteriner hekimdir. Hacı dedim, eve niçin çiçek götürürüz? Hiç düşünmeden HK33’ünün şarjörünü üzerime boşaltıverdi herif. Bak hacım dedi, çiçekler eşeyli ürerler. Evvela dişi çiçek, kur maksadıyla bir yaprağını yere düşürür. Hani mendil hesabı… Bunu gören ortancalar bir irkilirler. Diğer kâfirler keskin de bir afrodizyak kokusu salarlar. Olaylar gelişir. Ortancaların tohumları rüzgârın kavsiyle, efendime söyleyeyim, matlubuna kavuşur. Mitozuydu mayozuydu terliksi hayvanıydı falan derken ‘’krossing over’’ olayı gerçekleşir. Erkek çiçekler yazın ortasında cartayı çekerler. Tabii üremeye ve izdivaca götüren yollar insanda da aynen böyledir. Eve bu yüzden çiçek götürürüz. Şöyle düşün oğlum, diyerek son kurşunu da sıktı, ‘’Şayet insanlar sporla üreselerdi eve çiçek yerine mantar götürecektik!’’ Arkadaşıma katılıyorum.
Şadiye Sare Kaplan
Kendime sorumluluk kazandırmak için eve çiçek götürmüştüm bir defasında. Çiçeğime en uygun yeri bulabilirsem, ona düzenli su verir, böceklerden koruyabilir, sağlıkla büyütebilirsem hayatta da bir şeyleri değiştirebilir, yoluna koyabilirim sanmıştım. Ama ne yazık ki o âna kadar çiçekler hakkında yeterince şey öğrenmemiş olacağım ki bütün çiçeklerin aynı şeylere ihtiyaç duymadığını bilmiyordum henüz. Sukulentim neredeyse hiçbir zahmete girmeme müsaade etmiyordu, balkonun güneşli bir köşesine koymam, uzun aralıklarla su vermem ve daha uzun aralıklarla çoğaltmam gerekiyordu sadece, ben bana hep ihtiyaç duysun istiyordum… Amacıma ulaşamasam da çiçeğime ve çiçeklere dair bir şeyler öğrenmek güzeldi.
Bir de burada karnabahara çiçek diyorlar, karnımızı doyurmak için de eve çiçek götürüyor olabiliriz belki…
Feyyaz Kandemir
Eve çiçek götürüyorum, bazen malum uygulamadan sipariş de veriyorum. Evlilik bir siyasettir. Siyaset faydacı olmayı gerektirir. Erkek adam yeri geldiğinde hanımına efelenmekten de geri durmayacak; gönül almaktan, özür dilemekten de… Bir buket çiçek bir haftalık huzura tekabül eder. Çiçeğin solma süresi uzadıkça huzurun süresi de o nispette uzar. Çiçek almamayı marifet sanmak aldanıştır. Eğer çiçek verilmesinden hoşlanan bir karınız varsa erkeklik taslamak adına onu bundan mahrum etmek kişiye hiçbir şey kazandırmaz; bilakis kaybettirir. Ben anneme, kayınvalideme hatta kayınvalidemin annesine de çiçek alırım bazen. Bilhassa yaşlı kadınları mutlu etmeyi severim; överek, hediye alarak, saygı göstererek… Velhasıl mesele çiçek değil, inceliktir.
Mehmet Raşit Küçükkürtül
ben eve çiçek götürmüyorum, dolayısıyla soruya doğrudan bir cevabım yok. belki bahadır dadak ile davut bayraklı’ya sormak lâzım. herhalde onlar eve çiçek götürüyordur. ben ömer ertürk’ten de şüpheleniyorum, o gizlice kendi kendine çiçeksepeti’nden zambak sipariş ediyor, oturma odasında masanın üstüne bunları bir vazoya yerleştiriyordur. bundan gizli bir zevk aldığını, “zambaklar en ıssız yerlerde açar” mısraını terennüm etmeye vesile olduğunu düşünüyor olabilir. elbette bunlar hep zan. yeri gelmişken şair mehmet narlı’nın ilk kitabının adının “çiçekler satılmasın” olduğunu burada anmak isterim. bilindiği gibi, su satmanın haram olması gibi kedi ve köpek satmanın da haram olması söz konusudur. “pet dress” diye bir sektörün olduğu, evcil hayvanlar için satılan elbise piyasasının beş milyar doları aştığı sapkın bir devirdeyiz. böyle bir çağda şairlerden “çiçekler satılmasın” çıkışı elbette beklenir. fakat bu yetmez, bazı şairlerin “pet dress” sektörüne sinkaflı bir küfür çekmesi lâzım. ayrıca hikâyecilerin muhayyilesinden de “pet dress” sektörünü provoke eden bir adamın hikâyesini yazmalarını, “pet shop” denilen dükkânlardaki hayvanların kafes kilitlerini çaktırmadan kıran bir liseli çetenin serencamını anlatmasını bekleyelim. belki bu hikâyeler dua yerine geçer. gücü bunların hiçbirine yetmeyenleri de ceplerindeki kâğıt paraların üzerine kurşun kalemle devrimci bir söz yazmaya veya kurşun mesabesinde bir mısra işlemeye dâvet ediyorum ki bu “eylem”in en düşük derecesidir.
Ömer Ertürk
Tamamen kendi mutluluğumuzu ve huzurumuzu düşündüğümüz için eve çiçek götürürüz. Yani ben götürmesem de evli arkadaşların, mesela Davut abinin bu sebeple çiçek aldığını düşünüyorum. Eğer evli bir erkek eve hiç çiçek götürmemişse bir süre sonra “bana bir çiçek bile almadın” zehirli okunu yer ki, artık ondan sonra botanik bahçesini alıp eve götürse yediği zehrin panzehrini bulamaz. “Ben söyledikten sonra ne anlamı kaldı”, “gidip gül almışsın, ben papatya seviyorum, bunu bile bilmiyorsun” serzenişleri de bir ömür evin duvarlarında gezinir. İşte, erkekler sırf bunlara maruz kalmamak için; ben öleceğime çiçek ölsün, yuvam dağılmasın, ağzımızın tadı kaçmasın pragmatist düşünceleriyle çiçek alırlar. Daha fazla yazmak isterdim, fakat Nar Çiçeği çayımın soğumasına gönlüm razı değil, çiçekli günler dilerim.
Sinem Çağlancı
Çiçek, farkında olmadığımız bir güzelliğin yani kalbimizin izdüşümüdür. Tohumunda var olan renk cümbüşü ve estetik bize kendimizi hatırlatır. Kirli bir sudan gelen ve bir şeye benzemeyen bir damla nasıl içine âlemleri sığdırabilecek kadar büyük yaratılmış ise küçük bir tohumun yeryüzündeki varoluş biçimi de birbirine benzer. Bu yüzden çiçek ile insan arasında görünmeyen bir yol ya da bağ vardır. Bizi çeker kendine ve varlığımızın kısılmış sesini duyarız. İnsanın fıtraten bozuluşu asıl rayihasından ayırsa da özünde çiçekten bir güzellik, umut dolu bir koku ve yaşam arzusu vardır. Bu durumu “Allah güzeldir ve güzelliği sever” hadis-i şerifine de bağlayabiliriz. Çünkü kalp de Allah’ın evi. Mülk onun olunca en güzel şekilde süsleyen de O’dur. İnsan bu güzelliği kalbindeki ve gözündeki perdelerden dolayı farkına varamaz. Ama içimizdeki ses kendini hep hatırlatır. Güzelliği fısıldar. Bu yüzden çiçek, söylenemeyen veya söylenmemiş kelimelerden oluşur. Dile dökülmediği için temizliğini ve saflığını korur. Eve giderken bu yüzden çiçek alırız. Çiçeğin diliyle konuşarak karşımızdaki kişiye -aynadaki kişi de dâhil- varlığını hatırlatırız. Özünün sesini duymasını, değerli olduğunu, cevherinde kutsal bir yaşam olduğunun farkına varmasını isteriz. Yine de bu duygular klişeleşmiş çiçek vermelerin ötesinde bir akşam öylesine eve götürdüğümüz çiçekte veya renkleri solmuş şehrin sokaklarına dökülen çiçekçi kızın sepetinde saklanmıştır. Belki de doğadan koptuğumuz için yaşanan sıkışmışlık hâliyle geçen günlerin ve ayların sonunda soluklanmak için girdiğimiz çiçekçi dükkânına gizlenmiştir.
İbrahim Halil Aslan
Eve, buket çiçek götürmüyorum; çünkü bizim evde sevilmiyor. Sevilmemesine, yapay bir sevgi şovunun kapitalist emeller doğrultusunda kullanıldığını bildiğim halde sırf hatır icabı buna mecbur kalmayışıma ayrıca seviniyorum. Saksı çiçeklerini seviyoruz. Eve güzellik katıyor. Hediye almamızın uygun ya da gerekli olduğu bir misafirliğe gittiğimizde de mümkün mertebe salon çiçeği götürmeyi tercih ediyoruz.
Evde çiçek bakmanın estetik haricinde bir amacı olur mu, bilmiyorum. Fakat taşrada meyve vermeyen ağaçlar, çiçekler pek sevilmez. Bir akasya ekmeye kalkarsanız komşuların “neden ceviz ekmedin?” tepkisiyle karşılaşırsınız. Hatta gücü yeten yaşlı -ve dolayısıyla- apartman sakinleri nezdinde hatır sahibi amcaların özellikle de bahar aylarında ellerine baltayı alıp bahçedeki meyve vermeyen ağaçları kestiklerine şahit olmuşumdur. Taşranın estetik kaygısı zayıf, fayda arayışı baskındır.
Mehmet Emir
Eve çiçek götürmüyorum. İlk ve son kez okula başlamadan önce götürmüştüm. Anlamlı bir boşluğu doldurduğuna dair herhangi bir intiba bırakmadı bende. Çiçek yetiştirmeyi de sevmiyorum. Gülün gülümsemekle aynı kökten geldiğini inkâr eden, “yüzünde güller açmak” deyimindeki gülücüğü işitmeyen, “kulakları vardır işitmezler” zümresinden iştikakçıların olduğu dünyaya çiçek yetiştirsem ne olacak? Allah encamımızı hayreylesin. İştikaktan da sıkıldım, kıylukâl hepsi. Kaylûlenin tadını veren değil bir insan, bir kelime bile yok. Öğleden sonra vuruyorsun kafayı yarım saat, şimşek gibi uyanıyorsun. Kayluleyi beğenmeyen, mırın kırın eden, bana iyi gelmiyor diyen mahlûk göremezsiniz. Yeter ki imkân olsun ona, tam bir fiyat – performans uykusu.
Muhammet Emin Oyar
Dağda, bayırda, kırda, ovada açan çiçekleri; sitenin bahçesindeki rengârenk gülleri gördüğümde karşılaştığım manzara hoşuma gitse, içim açılsa da çiçeklere karşı pek ilgim yok. Fakat zaman zaman eve çiçek götürüyorum. Bunun sebebi de eşimin ve kızımın çiçekleri çok sevmesi… Bazen programlarda hediye edilen buketleri de eve getiriyorum. Ama iki gün sonra kuruyup gittikleri için onu çok sevmiyorlar. Daha çok saksı çiçekleri var evimizde. Onların büyümesi, yetişmesi, yeni yaprak çıkarmaları, çiçek açmaları gibi tüm bu evrelere şahit olmak eşimin ve kızımın çok hoşuna gidiyor. Kızım neredeyse her gün çiçekleri inceleyip “Anne bak yeni tomurcuk çıkmış” diyerek annesini çağırıyor. Çiçekler beni tatmin etmese de onların heyecanı beni mutlu ediyor. Yani bekâr olsaydım eve çiçek almayacağım gibi evine çiçek götürenlere ve evde çiçek yetiştirenlere bir anlam veremezdim. “Onların yerine saksıya domates, biber ekin; bir faydası olsun” derdim…
Abdullah Karaca
Çiçekler, Sâni’ sıfatının tek hak sahibi olan yaratıcının dünyaya serpilmiş narin eserleridir. Bir insan kalbinin böylesi bir güzellik karşısında yenilgiye uğraması ve gezedurduğu yeryüzü denen açık hava müzesinde ayetlerin içinde kalakaldığını anlaması bir duruştur. Hercai menekşenin kadife elbisesindeki merhamet mesajına dokunması, hüsnüyusufun yakıcı tasarımına vurulması, inci çiçeğine karşı boynunu bükmesi insanın yedi kat birden, katların üstündeki güzele uyanması ve yanmasıdır.
İnsan sevdiğine çiçek götürür; onunla elinde tuttuğu eser üzerinden cilveleşir, hâlleşir ve dertleşir. Mesela nergis çiçeği, bazı buluşmaların sessiz derinliğini yöneten Yunus Emre hazretlerinin sarıçiçeği olabilir.
Çiçekler kendi küçük bedenlerinde ilahi muştuyu taşırlar. Ev bu üleşmenin yapıldığı mekânlardan biridir. Yaşadığımız her yere güzellikleri taşıyalım ki, hem kimi zaman bizim de kalbimizdeki açmazlara, katılıklara merhem olmaz mı bu zarif ilaçlar.
Âdemoğlu ve Havva kızları olarak karşılık beklemeden eve çiçek götürelim zira çiçekler yeryüzünde; büyük evin sahibince ıssız olmadığımızın, olamayacağımızın rikkatle iliştirilmiş notlarıdır.
Sulhi Ceylan
Ne zaman bir erkeğin elinde çiçek görsem bir katili görmüş gibi olurum. Çiçeğin götürüldüğü kadın da cinayetin azmettiricisidir. İnsan, kendi dâhil herkese kötülük yapabiliyor ve çiçekler de bu kötülükten nasibini alıyor. Sırf koklamak ya da seyretmek için bir canlıyı (çiçeği) katleden bir canlı ve azmettiricisinden bahsediyorum. İnsandan… İnsan, hangi hakla bir çiçeği kopartabilir diye çok düşündüm ve bulduğum cevap sadece kibir ve kudret oldu. Tasavvufta hiçbir canlının yerinden edilmesine iyi gözle bakılmaz. Çünkü çiçek, koparıldığı an çektiği zikirden de alıkoyulmuş olur. Yani insanın doğal olmayan her hareketi, varlıkta bir kaosa sebebiyet veriyor. Zaten takva, sakınmak anlamına gelip tüm varlığa zarar vermekten sakınmayı da içerir. Ama gel de bunu kendisine çiçek alınmasını isteyen kadın ve bu çiçekleri alan erkeklere anlat! Neymiş efendim, kendisini iyi ve değerli hissetmesi gerekiyormuş. Bu değerli hissetmenin bir cinayete sebep olduğu ise kimsenin umurunda değil. Şimdi bu yazıyı okuyan çiçek manyakları bana kızıp abarttığımı düşünecek. Fakat beni anlamalarını tabii ki beklemiyorum. Zira ellerindeki kan akıllarına perde olanlardan rasyonel bir hareket beklemek saflık değildir de nedir?
Meselenin bir de rüşvet ile ilişkisi var. Malumunuz erkekler genelde içlerinden geldiği için değil eşlerine yaranmak ve böylece bazı haklar elde etmek için çiçek alırlar. Kadınlar da bunu bilir. Ama bilmezden gelip kendilerini değerli hissetmenin yolunu tutarlar. Alın işte kendini kandırmanın bir yolu! Peki burada samimiyet nerede! Erkek bir şeyler bekliyor, kadın bilmemezlikten geliyor. Bence de evlilik tamamen siyasi bir kurum. Siyasi bir kurumda samimiyetten değil duruma göre hareketten yani sahtekârlıktan bahsedebiliriz sadece. Şimdi yine abarttığımı söyleyecekler ama ben de bilakis sadece ayna tuttuğumu ama gösterdiğim canavarı (kendilerini) görmek istemeyenlerin bu bahaneye sarıldıklarını söyleyeceğim. Çiçeğiniz kurusun!
20 Yorum