Edebiyat, Okumanın Neresinde ya da “dikkat okur var”a Cevap

İşbu yazı, Süleyman Mete’nin 08.04.2019 tarihinde Edebifikir’de yayınlanan “Müsait Bir Hapishanede İnebilir miyim?başlıklı öyküsüne yapılan yoruma cevap niteliğindedir.

AÇIKLAMA!

Amacım, kimseyi rencide etmek değil. Zaten ilgili yorum, “dikkat okur var” müstearıyla yapılmıştır. Derdim, ne Süleyman Mete’yi övmek ne de öyküsü hakkında bir değerlendirme yapmaktır. Kurgusal metinlere yaklaşımın nasıl olması gerektiği üzerine fikir beyan etmek istiyorum ve elbette eleştirilere açığım. Bu sebeple üslubumdaki alaycılık, hoş görülmelidir. 

***

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki “dikkat okur var” gibi iddialı bir ifadenin ardından gelecek yorum için koltuğumda doğruldum, üstüme başıma bir çeki düzen verdim; fakat o da ne! Eleştiri yapayım derken cehaletini ortaya koyan bir anlayıştan çıkmış zırvalarla karşılaştım. Eyvah, bu sözlerim de iddialı oldu herhalde! Eh, o vakit iddiayı ispata başlayayım:

1. Konuya temelden giriş yapalım ki bu, bir okur (hakiki manada) için en alt seviyedir. Soru: Edebî bir kurgu metnine nasıl yaklaşılması gerekir? (En azından bu şekilde olmadığı kesin) Öykü de tıpkı roman gibi kendi içinde kendi gerçekliği olan ve gerçek hayatla asla bu denli yüzeysel bir şekilde karşılaştırılmaması ve karıştırılmaması gereken edebî bir türdür. Madem “okur” iddiası ile muhatabız, o zaman günümüz edebiyat kuramcılarından Prof. Dr. Terry Eagleton‘un Edebiyat Nasıl Okunur kitabını şiddetle tavsiye ediyorum. Bu denli meraklı olduğunuza göre meselenin uzun uzadıya aslını da öğrenirsiniz diye umut ediyorum.

2. Netleştirilmesi gereken ikinci konu, yazar ile anlatıcı arasındaki farktır. “Müsait Bir Hapishanede İnebilir miyim?” öyküsü, Mete‘nin klavyesinden çıkmış olabilir ancak anlatıcının o olduğuna kim yemin edebilir? Cortazar‘ın “Paris’teki Genç Bir Hanım’a Mektup” öyküsünü ele alalım. Cortazar, buradaki anlatımda, birinci tekil şahsın ağzından konuşur. İllet bir hâle düştüğünü, durup durup tavşan kustuğunu anlatır ve çarpıcı ayrıntılarla öyküyü zenginleştirir. Şimdi, mantığınıza göre yazar, bir tavşan kusucusu mudur? Ya da gerçek hayatta tavşan kusan bir insan olmadığına göre, yazarı yalancılıkla veya delilikle mi itham etmeliyiz? Hayır, tavşan kusan kişi anlatıcıdır. Yani Cortazar‘ın bu öyküyü yazarken büründüğü kişilik… Dolayısıyla yorumunuzdaki “sayın yazar” vb. ifadeler, bunların hiçbirinden haberdar olmadığınızı haykırıyor. Bir rüya gibi düşünebilirsiniz bu konuyu. Rüyada kendinizi görürsünüz fakat o siz misinizdir? O âlemde gördüğünüz siz, sizin gerçek hayatta yapmayacağınız işler yapabilir. Siz yazarsınızdır. Rüyanızı ise, rüyanızdaki sizin yaşadıkları üzerinden o kişiye tanık olarak anlatırsınız.

3. Bilmediğimi bilen biri olduğumu düşünürüm. Açıkçası “rastlantısallık kuramı” diye bir kavramdan bî-haberdim. Hemen bakayım dedim ve derin bir alt yapı beklerken gayet sığ cümlelerle karşılaştım ki zaten bildiğimiz bir hususun afili ifadesiymiş. Aslında birinci ve ikinci maddeden sonra üçüncüye hacet yoktu lâkin yazmakta fayda var. (Bu madde, rastlantısallık denen gâvur söyleminin, ilgili öyküyü eleştiriye temel oluşturamayacağı üzerine ayrıntılandırılmıştır.)

* Yorumunuzda, yazarın alttan alta tesadüflerle ilerlediği savından hareketle “seküler zokayı yuttuğu” gibi büyük bir laf ediyor, sonunda da “bedeli bu olamaz, olmamalı” diye romantizm kokan dileklerle feryat ediyorsunuz (tabiri caizse!). İyi de kuzum, Sezgin’in, akıbetini hak ettiği, öykünün neresinde vurgulanmış? Bilakis, zaten tersinden bu mesele anlatılıyor; yani hak etmediği meselesi… Ters okuma diyorum hani… Tam da burada aklıma, Clint Eastwood’un efsane Affedilmeyen (Unforgiven) filmindeki son sahne repliği geldi: “Bunun hak edip etmemekle bir ilgisi yok!” (İzlemediyseniz kesinlikle öneririm!)

* Malumun ilâmı olacak ama hayatta denk gelişler, rastlantılar, tesadüfler (aman, sakın beni de aba altından sopa göstererek kaderi inkâr ediyorum vehmiyle damgalamayınız, kırılırım) şeklinde adlandırdığımız günlük dildeki hadiseler, Müslümanlar olarak biliriz ki elbette kaderden bağımsız değildirler. Zaten yorumunuzda tutunduğunuz tek dal da buydu ki bu da gördüğünüz gibi çürük çıktı. Mübalağa ayrı şeydir, yalan ayrı şey. Yine, kurgu ile yalan birbirinden farklı ifadelerdir. Rastlantı dediğimiz şey, yine kadere bağlı bir oluştur. Aciz olduğumuzdan, bizce rastlantı olarak adlandırılır. (Bana, zamanında bir şiirde şehvet kelimesini kullandım diye şiiri revize eden bir zatı hatırlattınız; evet, yaptığınız tam olarak bu, kelime ve kavramları yasaklayıcı bir tehlikeyle, ateşle oynar gibi oynamak…)

* “Sezgin niçin cezalandırıldı?” gibi bir feryadı anlayabiliyorum. Belli ki çok duygusal bir yapınız var. “Bir rastlantının sonucu olarak mı yoksa bir hikmetin gereği olarak mı?” sorunuz ise itiraf etmeliyim ki beni benden aldı. “dikkat okur var” ismine yakıştı mı şimdi bu soru? Yahu adam yazmış, bir de okurun üstüne düşen vazifeyi üstlenip öykünün önünü ardını da mı yazsın yani? Çok ayıp! (Rivayet odur ki; Merhum Mehmet Âkif’e biri, “üstad, yeni şiir var mı, okusanız”, diye sorar. O da, “var ancak yanımda değil”, diye cevap verir. Adam, şaşırarak, “nasıl yani, şiirlerinizi ezbere bilmiyor musunuz”, der bu sefer. Şairin yanıtı, veciz olduğu kadar nüktelidir de: “Ne yani, yazdığım yetmiyor, bir de oturup ezberleyeyim mi?”)

4. Rastlantısallık meselesini üçüncü maddenin içinde maddeleştirdikten sonra sıra geldi son cümlenin hayret verici ifadesine: “sayın yazardan hikâyenin devamını bekliyorum.” Edebî bir eser (eğer devam etmekte olan bir tefrika veya deneysel bir tür değilse), başladığı yerde başlar bittiği yerde biter. Bu o kadar basit ve temel bir bilgidir ki… Bizler, Monte Kristo Kontu‘nu bitirdikten sonra, “Eee, Edmund Dantes şimdi Mercedes‘ine kavuştu, tamam da acaba sonrasında kaç çocukları oldu, ticareti büyüttü mü iflas mı etti?” diye sormayız. Ya da yukarıda bahsettiğim üzere Cortazar‘ın öyküsünü okuduktan sonra, “İyi de nerde bu mektubun karşılığında yazılmış mektup? Aaa, olmadı şimdi!” demeyiz. Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm adlı romanını süsleyen güzeller güzeli Tadzio’nun, Aschenbach’ın ölümünün ardından okul yılları bizi hiç mi hiç ilgilendirmez. Tıpkı Eagleton’un dediği gibi: “Edebî kişiliklerin geçmişi yoktur. Harold Pinter’ın oyunlarından birini sahneleyen bir tiyatro yönetmeni, yazara oyundaki karakterlerin sahneye çıkmadan evvel neler yaptıklarını sorar. Pinter’ın cevabı kısa ve nettir: Sana ne?” Bununla beraber, tabiî ki bir fantezi olarak hikâyenin geri kalanını hayal etmekte serbestsinizdir.

Son olarak; yorumunuzla böyle bir yazı kaleme almama vesile olduğunuz için teşekkür eder, sap ile samanı karıştırmamanızı önemle istirham ederim.

Cüneyt Dal

Süleyman Mete’nin sözkonusu hikâyesiMüsait Bir Hapishanede İnebilir miyim?

DİĞER YAZILAR

21 Yorum

  • Müteşair , 15/07/2019

    Dünya kamuoyunun ve düvel-i muazzamanın dikkatini bu yazının altındaki yorumlara çekmek istiyorum. Bambaşka bir kafa yaşanıyor burada. Hakkıyla tanıtımını yapabilirsek Edebifikir turist patlaması yaşar.

    • Düello , 16/07/2019

      Edebifikir turistleri beynen mi cismen mi patlatır?
      her kelime vahşi doğada bir avcı tarafaından avlanır.
      Avam halkına boğularak ölme çıktı, ihanetin bedeli.
      özür diledik dostluk bedeli olsun yorumlarımız.
      Sansasssyoooneeell.. OOMEENOO. Kadavra. Çello ve bar ve düşüş.
      tik tak toe..
      bankalar silahsız rövaşata.
      ölüm kabilinden bir ihanet. tekerrür etti kelimelerim ve yine ihanet.
      sıkıştırıyorum alnıın ta ortasına mimlemek için tabelaları:
      dostunun ihaneti, düşmanın merhameti ..en çok en çok .. bunlar şey yaparr işte.. (söylemiycem)

    • Müteşair , 16/07/2019

      Eyvallah üstâdım, yüreğine sağlık…

  • Avam , 15/07/2019

    E.G.O gardaş kelimelere güzel dans ettirmişsin. Lakin savunduğun şey “Türkiye’de basın özgürlüğü yok” diyen gazetecilerden farksız..

  • E.G.O , 15/07/2019

    Var mı herhangi bir zırh? Kuşanıp hazirlanayim. Duydum ki cenk çıkmış. Kelimeler noktalar bomba yapmış, virguller kılıç olmuş, ünlem işaretlerine siper almış savasmaktalar. Savaş durulunca yazılacak destanlar sağ kalanlar tarafından. Peki bilinecek mi gerçek kazanan?

    Bu savaşın muhabiri kim? Hangi kanaldan takip edeceğiz? Bu arada sevecek miyiz? Aşk olacak mı yureklerde? Peki aşk, gerçekten aşk olacak mı?

    Yara almayı göze alamayan savaşa gelmesin diyen oldu mu? Yara almadan gazi olunmuyor, şehit olunmuyor bilinir. Yara da can yakar. Hele yara dosttan gelirse acısı daha derin olur.

    Gönül olgunluğu için hisse kapmak lazım kissalardan. En önemli kıssa hayatımızda. Herkes aldığı yaradan şikayetçi ama yara da açarız bilerek, bilmeyerek. İster miyiz biz yaraliyiz diye olsün herkes?

    Başkasının kusurunu ifşa edebilmek örter mi kendi kusurlarını? Mükemmellik bu mu?

  • Avam , 15/07/2019

    Ayarcı kardeşim ana hatlarıyla söylemek istediğin şeyleri anladım. “Sen Serdar Tuncer ve Tenekeci gibi adamları okuyarak popüler kültürden beslenirsin, biz ise bu işin mutfağından geliyoruz..” diyorsun. Dolayısıyla ikimizin aynı yerde olması doğru değil diyorsun. Haklısın be kardeşim. Haddimi bilmem lazım..

    ‘Sizler’ okuduğunuz her kitapla ego balonunuza bir nefes daha üfleyin, sonumuz sizin gibi olacaksa biz böyle kalalım..

    Sizler altı çizilecek cümleler yazmanın derdinde olun, biz ise üstü çizilmeyecek adamlar biriktirmenin derdinde olalım..

    Daha yazılacak çok şey var da..
    Derdim, derdim.. Anlasaydınız derdim..

    • ayarcı , 15/07/2019

      Söylediklerimi hiç mi hiç anlamamışsın kardeşim. İlk yorumumda da söylediğim gibi, okuduklarını anlamakta sorunun var.

      Hâlâ buradaki insanların egolarını ölçmeye çalışıyor, onlara ayna olmaya kalkışıyorsun. Böyle yapma, kırılırsın. Bize emredilen, başkalarına ayna olmamız değil, başkalarını kendimizi gösteren ayna olarak görmemizdir.

      Şu yazdıklarını tekrar oku:
      “Sizler okuduğunuz her kitapla ego balonunuza bir nefes daha üfleyin, sonumuz sizin gibi olacaksa biz böyle kalalım..”

      Buradaki insanların sonunun ne olduğunu/olacağını nereden biliyorsun? Hiçbirini tanımıyorsun bile. Başkalarına ego-ölçerlik yaparken kendi egoistliğini ortaya çıkardığının bilmem farkında mısın? Suizanda bulunmak yerine çaykolik sohbetlerine veya Edebifikir’in diğer buluşmalarına katılıp bu insanları tanısan, seni dışlamayacaklarını görecek, belki de onları çok sevecektin. Elinde bir çuvaldız, batıracak yer arıyorsun. Şarkıda dediği gibi: “Uzaklarda arama çünkü sen içimdesin”

      Daha fazla uzatıp seni de sözü de gücendirmek istemiyorum. Ne yazarsan yaz, bu son cevabımdır.
      Selametle.

  • Avam , 14/07/2019

    Edebifikir’de yazanlar iyilik prensi olsa banane, zalim olsa banane. Hiç birisini yolda görsem tanımam. Dost acı söyler mukabilinde yazdım içimdekileri. Rumuz “Ayşegül” ve “taraftar” kardeşler anlamış meramımızı. Ayrıca ilk yazımda belirtmeyi unutmuşum. Yazar bilmelidir ki yazının başında alay edeceğini belirttiği için muhattabı hakkında alay etme hakkına sahip olamaz. Ben de bir yorum yazayım, yorumun başında yazara hakaret edeceğimi belirttiğim için yazara rahatça hakaret etme hakkına sahip olayım. Bu mudur yani? Eğer mesleğin veya hobin yazmak ise ve üstelik insanlara yorum yapma hakkı veriyorsan, hakkında yazılan şeylere de tahammül edebilmen gerekir. Okuyucuyla aranda bariz bir seviye farkı varsa bu farkı “artistlik” yaparak değil nezaketinle göstereceksin. Daha söyleyecek çok şey var ama bu kadarı yeterli.

    Gelelim yorum yazan kardeşlerime..

    Müteşair “Edebifikir’i tasavvufi ilişkilerinden dolayı belli bir vasatlığa hapsetmeye çalışmak kimsenin haddi değil” demiş. Ben de zaten vasat olduklarını söylemedim. Daha şık bir duruşun kendilerine yakışacağını anlatmaya çalıştım.

    Ayarcı “Madem buradaki ego itiyor seni, direnme, var git ‘ağabeylerin serdar’ını, ‘tenekeci’sini, ‘kılıçarslan’ını oku” demiş. Ben buradaki herkesi “biz” hanesinde görüyorum. Bizim kültürümüz insanı kaybetmeyi değil kazanmayı öğütlüyorken bu kadar kolay mıydı “direnme, var git” demek? Hani biz bir vücudun azaları gibiydik? Ne olursan ol gel diyecektik hani? Hani gönüller yapmaya gelmiştik? Bu kadar mı kolaydı ötekileştirmek?

    Kalın selametle canlar..
    Dua ve muhabbetle..

    • ayarcı , 14/07/2019

      Avam, senin gibi kardeşlerimizin sıkıntısı ne biliyor musun? “Biz” dediğin şeyi bir renk olarak düşünecek olursak, senin gibiler o rengin bütün nüanslarını yok etmek istiyorlar. Aynı rengin açık veya koyu hiçbir tonuna tahammül edemiyorsunuz. Bizim kültürümüzde “şu şöyledir, bu böyledir” dersiniz ama bizim kültürümüz dediğiniz şeyden zerre kadar haberiniz yoktur.

      Bizim kültürümüz “Her kuş kendi cinsiyle uçar; güvercin güvercinle, doğan doğanla” der. Bizim kültürümüz “İnsan kısım kısım yer damar damar” der. Bizim kültürümüzün ‘hoşgörü’deki zirvesi Yunus Emre “Dertsizleri sohbetten her dem süresim gelir” der.

      Seninle aynı “biz”in içinde yer alsak da; cinsimiz farklı, bu yüzden sana kendi cinsinden olanların yanına git, onlarla birlikte uç diyorum. Koskoca gök/yeryüzünde bizim yerimizi dar etme. Kendi meşrebine yakın insanlarla birlikte ol. Vücudun pek çok azası var, her birimiz “el” olursak kim “ayak” olacak? Bu yol nasıl yürünecek?

      Ve gönül yapmanın pek çok farklı yolu vardır. Belli ki buradakilerin tutturduğu yol sana göre değil, bu yüzden tekrar ediyorum, direnme, var git kendi ‘cins’indekilere yakın ol.

      Selametle.

  • boş , 14/07/2019

    millet iyice kafayı yedi

  • taraftar , 14/07/2019

    ibrahim tenekeci isminin geçtiği yorumu okuduktan sonra ben edebifikirde miyim diye bir kontrol ettim yorum yazdıktan sonra moderatör onayını beklemek sadece bana mahsus bir durum değildir diye düşünüyorum

  • ayşegül , 13/07/2019

    henüz üçüncü maddenin birinci fırkasını okumaktayken daha fazla dayanamayıp yorum kısmına attım kendimi.. edebifikire belli türlerdeki yazıları okumak için ara sıra girerim yani tam bir takipçi sayılmadığımdan yazarları iyi tanımıyorum (celal kuru ve sulhi ceylan hariç). cüneyt dal beyefendiyi de tanımıyor olmanın getirdiği rahatlıkla diyorum: cüneyt dal “okur” a karşı haddini fazlazıyla aşmıştır onun bir kadın olma ihtimalini dahi gözünden düşürmüştür doğru düzgün telaffuz edemediğim isimleri burada zikretmesinde iyi niyet sezemediğimi de ayrıca belirtmek isterim
    lütfen edebifikir yazarları ve diğerleri gibi bir ayrımda bulunduğunuza dair suizana fırsat vermeyin
    (yazarı tanımaktan kastım uslubunu aşağı yukarı bilmek.. neden bu açıklamaya gerek duyayım?)
    (yazının tamamını okuduktan sonra sizin zikredip benim telaffuz edemediğim yazarlardan merak ettiğim olursa araştırıp okuyacağım sayın cüneyt dal hizmetiniz kabul olsun)

  • A... , 12/07/2019

    yorulduk be vurulmaktan. bize biraz sevgi gerek. tanımadan bilmeden…
    kalemine sağlık…
    Yine elimde telefon. Bilmenizi isterim yeni telefonlarla internet sitelerine girilebiliyor. Hatta bu sitelere yorum yazabilmek gibi imkân da mevcut.
    Kimsenin düşüncesini tenkit etmek gayretinde yazmadik lakin sanırım bilmeden kırdık. Yazdığım düşüncem idi. Begenilmek yâda tenkit edilmek sonuç. Siz tenkit ettiniz ve ben bir sonuç aldım. Verilecek olumsuz karsiliklara da hazır olup hareket etmek gerekir. Sadece begenilmeyi beklemek egonun göstergesi olsa gerek.
    Ancak ve ancak sadece eleştiri yapmak için konuşmak ve bu maksatla olanı didik didik etmek benim işim değil. Kusur görmek her kişinin harcidir, Kendi kusurunu aramak er kişinin harcı.

  • A... , 11/07/2019

    Niyetim birine söz söylemek yâda cevap vermek değil. Kişiye özel yazmıyorum. Avam kardeşim görüşlerini yazmış. Bu vesileyle edebifikir’e bakış açımı yazmak niyetiyle elime telefonumu aldım.
    Sosyal medya kullanımının yoğunlaştığı ve herkesin tanınma gibi bir tutkuya büründüğü günümüzde internet ortamında vücut bulmuş bir ada gibi. Üzerinde dev aynası olan bir ada.
    Bu aynada insan kendisini izliyor. Kendinde rahatsız olduğu, mutlu olduğu, kızdığı, sevdiği ne varsa karşısında. Aynaya bakan kişinin mücadelesi başlıyor.

    • yorulduk be vurulmaktan. bize biraz sevgi gerek. tanımadan bilmeden.. , 12/07/2019

      elinize telefonu alıp edebifikir’i mi aradınız ? vayy be telefon numaraları mı varmış ..
      A… sizi anlamaaadımm ki .
      her insan herşeyi düşünebilir.
      Avam haklı olabilir haksız da. ama hepiniz insaflı olun. biz de insanız, bu yazarlarda insanı kamil değil ya. onlarında hataları vardır. böyle ilan-ı aşk etmeye ne gerek var bu mudur sizi rahatlatan… (hata görenindir felsefesine yükseltgeme yapmadan -A…’ya bırakıyorum bunu- direk olarak söylüyorum hacı ; madem gördün bir hata gidip bu adamın yüzüne söyleyemediğini bu tarz bir yerde böylesine bir usûl ile doğru mu oldu ? etme eyleme elini vicdanını koy. )

      – aaa hacı bunlarda böyle böyle adamlarmış yorumlara baksanaa..
      -öyle mi* bende adam sanmıştım tüü tüü tüü..
      -..
      -bla bla..
      -şok şok magazin.
      -aramızda böyleleri de var..
      -mış mış miş miş . :D

      İnsan’ı insanca insan olduğu için sevmek.. sevebilmek.. özledik be hacı. çok özledik.

  • Avam , 11/07/2019

    Garip bir tezattır ki hem burayı sevmiyor hem de sürekli geliyorum. Ben anlamam yazmaktan falan. İmlayı da bilmem. İtiraf etmeliyim ki sizin yazarlar arasında egosu tavan yapan arkadaşlar var. Üstelik muhtemeldir ki söz konusu arkadaşlar bir yandan da tasavvufu yaşamaya çalışıyorlar. Ego, tasavvuf ve ilim yanyana. Bu çok ilginç bir denklem. Şimdi ben bu siteye neden gelmek istemiyorum? Ego kalbime dokunuyor çünkü, itiyor beni. Neden geliyorum? Bizim köyün evlatlarısınız sonuçta ve ben edebiyatı çok seviyorum. Peki sizdeki bazı arkadaşlara neden egolu diyorum? Birincisi, sitede ortak bir yazınız var ki tüm düşünce yapınızı ele veriyor. “Necip Fazıl’ı okumadıysan yaşama, Gothe’yi bilmiyorsan adam değilsin” gibi ifadeler (tabi ben biraz abarttım) size yakışmıyor be kardeşim. Aldığınız kültüre ters. İkincisi, şiirde belirli bir seviyeye gelmiş arkadaşım sitenizde yayınlanması için size şiir gönderdi, cevap olarak şiir dersi verdiniz kadına. Beğenmediğiniz kadının şiirleri devletin kanalı TRT’de yayınlanıyor..
    Kısaca ego noktasında bence şapkanızı önünüze koyun derim. Ne demiş ağabeylerin Serdar’ı: “Pişenler hamım der, bir düşün niye?

    Selametle..

    • dam üstüne çul serer , 12/07/2019

      siz sevmeyi bilseidiniz, size yapılan olumsuz yorumlardan ders çıkarmayı deneridiniz…
      kızın. sevmeyin bu adamları eyvallah. kopmayın bunada eyvallah.
      lakin arkideş siz siz olun ki siz siz misiniz?
      pişenler, hamım der? demişsiniz adamlar zaten ben pişmedim hamım diyor bilmiyorum acizim diye her yazıda bas bas bağrılıyor bu yaşam sancısı.. pişememenin vermiş olduğu veyahut kül olup gitme durumu.. siz edebiyatı seviyor olabilirsiniz ama yaşamadığınız aşikar.
      ben bu adamları tanımam. sizi de tanımam valla.
      bu adamlarda beni imkansız tanıması her defasında farklı mail ve mahlas kullanıyorum. bazen yorumlarım siliniyor, bazen yayımlanmıyor düşünün.. bir keresinde şairene bile bulmuşlardı yorumumu .. lakin ne farkeder ki.. her türlü övgü ve yergi eşdeğer.
      bane ne bunlardan?
      hasılı kelam diyorum ki siz de takılmayın varsa öyle bir durum, çek konuş içinde kalmasın sana zarar; şunu da uutmayalım bizde de ne büyük egolar ne büyük günahlar var..
      insanız.
      hacı.
      sevmeyi dene bea.
      bak sen bu adamlara git sarıl .
      bu adam sana ne oluyor be demez .
      gönlünü yorma bu kadar. ben yordum şimdi senin için yordum.. bane ne edebifikirdeki yazarlardan.. senin öfken içinde büyümüş bunu gördüm bende olduğundan gördüm ;)
      haydin selametle.

    • ayarcı , 12/07/2019

      Sitenin bir ego-ölçer’e ihtiyacı vardı, sen geldin tamam olduk kardeşim, var olasın. Dur ben de senin çapını ölçeyim: Sadece yazmaktan değil, okumaktan da anlamıyorsun.

      Madem buradaki ego itiyor seni, direnme, var git ‘ağabeylerin serdar’ını, ‘tenekeci’sini, ‘kılıçarslan’ını oku.

      Selametle.

    • Müteşair , 13/07/2019

      “Ağabeylerin serdârı”ndan sonrasını okumadım ama maalesef yazı bitmişti. Edebifikir’i tasavvufi ilişkilerinden dolayı belli bir vasatlığa hapsetmeye çalışmak kimsenin haddi değil. Herhangi bir TRT şairi Edebifikir’de iltifat görememişse bu ancak marifet hanesine yazılabilir. Edebifikir’i diğer portallardan ayıran da budur zaten: Kadınlara ve devletlilere mahsus kontenjanı olmaması.

    • Müteşaire cevap , 16/07/2019

      Allah Allah.Edebifikirde kadınlara kontenjan yok ne demek ya hu? Şiir yarışmalarında hep kadınlar dereceye giriyor oysa.
      Eğer caykolik ve söyleşilere kadınların katilamamasindan bahsediyorsanız zaten şeriate uygun olmadığı için katılmıyor kadınlar. Kendi kendinize egemenliğinizi mi ilan ettiniz oldu olacak siteye erişimi de engellesinler içiniz rahat etsin.

  • A.B. , 05/07/2019

    Allah razı olsun Cüneyt Hocam. Bir yazıya cevabın ötesinde rehber niteliğinde bir yazı olmuş. Bizler klavyede harflere basmayı yazmak zannediyoruz maalesef. Harflerde göz gezdirmeyi de okumak. “Nasıl okunmali?” Sorusuna cevap veren kısa öz tanımlamalar için tekrar teşekkürler.
    Bu siteyi takip eden kaç kişi vardır bilemiyorum ancak samimiyet ile takip edildiğini düşünüyorum. Bu samimiyet ise yazarlardan bize yansıyandır.
    Allah’a emanet olun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir