Antidepresan Günlüğü

Saat meraklısı. Kiraladığı evlerin her odasında en az iki saat bulundurur. Gözlerini kırpıştırarak açtı. Saat 06.00. Karanlık. Nasıl olur? Güneş doğmuş olmalı. Perde sesi. Dışarıda korku veren bir karanlık hüküm sürüyor. (Katran rengi kaldırımlar, hırpalanmış köşe başları, parlayan ıslak yapraklar.)

Yorgun sokak lambaları yalnızlığa gömülmüş dururken, karşıki evin açık kalmış penceresinden kalın bir perde rüzgârla beraber dışarı savruldu. Perili ev.

Korkmuyorum!

Korkuyorsun. (Sırıtıyor)

Korkmuyorum.

Öyle olsun.

Sıfır altı on dokuz. Güneş, kirli pencerelere aylardır dokunmamış gibi. Güzel sanatlarda okuyan gencin taklit etmeye çalıştığı, Jackson Pollock’un figüratif tablosundaki şekiller şimdi daha net. (Örümcek ağı. Kelebek. Yakalandı. Kimsesiz.)

Masa. Üstü. Salıncak. Heykelcik, sallanıyor, sarsılıyor. Kendi kendini sallıyor, sarsıyor. Bu gece şaire malzeme yok. Çıkarsa zaten arar üç beş demeden. Başında, rahatsız edici bir ağrı. Bazı ağrılar rahatsız etmez! Yorgunluk. Susadı. (Yapışık dudaklar). Mutfağa geçmeye üşendi.

Yatak, uyku, horultu.

Uyursa, her şey geçer. Tavanda karartılar. Kapadı. Uyuyamadı. Araladı. Eşyalar olduğundan daha iri. Menekşeler gür.

Divan, yaşlanmış gözlük çerçevesi, ışıldayan kapılar, yabancı, Camus! Aksi giden bir şey vardı, adını koyamadığı. Oysa akşam yemeğinin ardından toplandıkları arkadaşlarıyla beraber otuzuncu doğum gününü kutlayıp ne kadar da eğlenmişlerdi.

Doğrulup masasına geçti. Saat, yedi buçuktu ve karanlık kaldırımları boğmayı sürdürüyordu. Abajurun düğmesine dokunup ışığı açtı. Koyu sarı bir ışık yayıldı halıya. Duvarda uzun gölgeler oluştu. Bu sefer göğsünde diş ağrısına benzer bir sancı başladı. Ara ara avurtlarına kadar yükselip kaybolan ağrılardı bunlar.. (Dua, Ayet-el Kürsi, Felak, Nas )

Ajandanın, hışırtıyla, kalem, hışır hışır, şekiller, çöp adam, satır, satır,  bi daha satır…

Çarçabuk dönüyor kadran. Kadranın bir ucuna tutunmuş kayıyor ömürler. Zaman hızlı. Bu hızdan korkuyorum. Saat bu yüzden saat, başka şey için değil. Böylece yaparak zamanı kontrol edeceğim kim bilir? Evet, bana ayrılan vaktin bitip tükenmesinden endişeliyim. Dakikalar arasında sıkışmışım, dövünüyorum.

Saat gecenin on kırk beşi.

Mutfak. Su kesik. Usta. Para.

Dakikalarca arandı. O gece ki eğlencede evdeki suyun hepsi tükenmiş olmalıydı. Sürahideki birkaç yuduma talim etti. Bayatlamış olduğunu düşündüğü su ağzında rahatsız edici bir tat bıraktı ve odasına yürüdü.

Saat on üç otuz.

Hâlâ karanlık.

Şehir, cadde, gökyüzü. Kapitalizm, Komünizm, Albinizm, Egalitarianizm, Personalizm, Solipsizm…

Hepsi karanlık ulan! Kandırdılar bizi.

Kaşık. Yolunu şaşırmış sehpanın üzerinde duran kaşık. Ansızın hayatıma giren bir kaşık gibisin yârim. (Al bu da şiir!)

Uykuya dalacak.

Bir bulsa kafa göz dalacak. (Kollarında cansızlık) Buldu, kafa göz daldı.

Zır zırrr. Kapı değil telefon. Saat gecenin üçü. Çırpındı.

Yastık altı.

Telefonun melodisi hayatta olduğuna dair en önemli kanıt.

Arayan kişi müdür.

Niye?

Alo
Aloo Veli Bey neredesiniz?
Evdeyim müdür bey.
Ne evi Veli Bey? Saat kaç olmuş ve siz hâlâ masanızda değilsiniz?

Açılmış gözler. Saate. On yedi sıfır beş. Rüyadaki terzinin dudakları. Ne demek bunlar?

 Hemen geliyorum efendim.
İnsan gecikecekse arar, izin ister değil mi ama bu ne rahatlık?
Özür dilerim.
Tamam, çabuk olun, haydi.

Kapattı. Yeniden çaldı. Yine zır zırr diye çaldı. Fikret. Şair Fikret.

Derin bir nefes;

Alo!
Veliciğim, dün gece bir şiir yazmışım sorma gitsin. Hepsini okumak istiyorum sana.
Şimdi zamanı değil, kapatmalıyım.
Bu arada dikkatli ol, televizyonlar sağanak yağmurdan bahsediyor.
Oldu.

Telefonu kapatmasıyla beraber odasına yoğun bir ışık hücum etti. Dışarıdan insan ve araba sesleri yürüdü kulaklarına. Pencereye koştu. Dışarıda her günkü gibi bir hayat hüküm sürüyordu şimdi. Başını elleri arasına aldı. Gözleri açıldı. Çıldırmış olduğunu düşündü. Sağlam bir çığlık attı kalın sesiyle. Seyrinde devam eden bir hayat vardı lâkin o bundan habersiz, bu akışa kör gibiydi. Kardeşi geldi aklına. Hemen gidip uyandırmalıydı onu. Tabiî çıkmamışsa.

(Kapı. Tık tık. Ses yok.) İçeri girdi.

Gitmiş. Okula varmıştır çoktan.

Duvarda bir yazı. Daha önce neden hiç fark etmemişti bunu.

Ağır, ürkek adımlar.

Kurumuş kalp.

Kesik nefesler.

Oku!

“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.”

Kerim Kolat

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • emre aydinin eski kiz arkadasi , 26/01/2015

    Merhaba. kitap- roman-hikaye ya da bir yazi okurken orada gecen kisi,kurum, kavram, mekan isimleri oluyor ya onlarin ne olduguna hz. Googledan hep bakiyorum. Acaba yazar sallamis mi yoksa hakket oyle bir sey var mi diye. Genelde gercek oluyor, misalen burda da j.pollock` un adi geciyordu ve baktim, bir ressammis kendisi. Neyse bu gereksiz bilgiden sonra hayatiniza devam edebilirsiniz sevgili okur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir