Yazılar:
  • Yenileyen Yenilgi
  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi
  • "Başkalarının Talihsizlikleri Baldan Tatlıdır"
  • Müsâbaka
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?)
  • Sabahattin Âli’yi Kimler Öldürdü?
EdebiFikir logo
eylem bir kız ismi değildir!
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
    • Devrim
    • Yenilgi
  • Anasayfa
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Derin Yapılanma
  • İletişim
  • Kategoriler
    • Buz Gibi Ofsayt!
    • Deneme
    • Dergi
    • Edebifikir Haber Ajansı
    • Fikir
    • Günlük
    • Haber
    • Hatıra Saklama Ofisi
    • Haykırış
    • Hikâye
    • Hikmet
    • Karikatür
    • Mektup
    • Mısra Güzeli
    • Kitap
    • Nümayiş
    • Poetika
    • Portre
    • Söyleşi
    • Şiir
    • Sinema
    • Sorgulama
    • Video
  • Dosyalar
    • Cemil Meriç
    • İsmet Özel
    • Kitap Pusulası
    • Sezai Karakoç
    • Vasiyetim
    • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
    • Sözlük
    • 2119
    • 2050
    • Devrim
    • Yenilgi

Beni Götürmeye Gelenler

Abdülkerim Kolat  |  22/03/2013  |  Kategori : Hikâye   |  Okunma:2.664

Kerim Kolat, Edebifikir için öykü yazmaya devam ediyor.

***

İlk bakışta büyük bir kasaba izlenimi veren ilçenin, Diyarbakır hudutlarına yaslanmış ağaçtan yoksun fakat görkemli dağlarındaki arı vızıltılarıyla göl kenarına yerleşen yazlıkçıların fiyakalı arabaları, bal ticaretinden yüklüce paralar kazanılan ilçenin karayağız, çakır gözlü insanlarına, baharın gelişini çoktan müjdelemişti bile. İlçe insanı 1933’ten 1940’a kadar Yugoslavya, Romanya ve Rusya’dan Anadolu’ya getirilen, 92 göçmenin çocuklarıydı. Fiziki görünümü ve lehçeleriyle göçmene hiç mi hiç benzemeseler de, yüreğinde büyük vatan hasretinin izlerini taşıyan kuşlara benzetilebilirlerdi. Kışı soğuk ve çetin şartlarda geçen doğunun bu mütevazı yerinde, rızık hep bu aylarda aranırdı. Halk günler öncesinden yaylalara çıkmış ve “Ya nasip” diyerek işe koyulmuşlardı.

Geniş ovanın bitimi ile yükselen dağların sararmış otlarla örtülü yamacında bir çift göz, elini siper ederek karşı kayalıkları izliyordu. Belli bir niyeti yoktu bakışlarında. Sadece biraz uzaklara dalmaktı dileği. Arıların, kangallarının dışında farklı bir şeyler görmeyi ümit ediyordu belki de, kim bilir. Göz torbaları ve yanaklarından sarkan birer tutam et, onun, zamanla verdiği kiloların bir kanıtıydı. Bu denli zayıf ve bezgin birisinin, birkaç yıl öncesine kadar; avurtlarının etli, bileklerinin dolgun ve bakışlarının keskin olduğuna kimse inanamazdı. Son deliğine kadar sıkılmış olan kemer, belini ikiye bölecekmişçesine karnına yapışmıştı. İsteseniz, çakır gözlü ihtiyarı ikiye katlayıp bir bavula sığdırır ve birlikte seyahate çıkabilirdiniz. İşaret ve başparmağınızı birleştirdikten sonra bileğine geçirip, omzuna kadar sıvazlasanız, eti budu hissetmeden hareket ettirebilirdiniz. Bacakları, bir kuklanın ki kadar inceydi. O bedeni, ilahi bir mucize neticesinde taşıdıkları besbelli. Yaratıcı, düşünen bir heykele ancak bu denli hayat üfleyebilirdi. Kendisi ile İsa’dan önce tanışmış olsaydınız, Sokrates ya da Platon olduğuna bahse girebilirdiniz.

Çizgiler, hep yol ve yolculuğun işaretidir! Çizgiler hep gidilmekte olan bir yolu ve yönü tayin eder.

Kısa boyu, dağınık sakalları ve alnındaki çizgiler, gönlünde yoğurup tecrübeye dönüştürdüğü acıların bakiyesi olan, ağır tahribatların iziydi.

Uzaklardaki sevilenin hasretine güç bela sabredebildiği anlaşılan fersiz gözler, elemini, gözyaşlarına katarak yanaklarına yolcu etmişti az önce.

Güneş düşmeye başlıyor. Dağın kuru havasından olacak ki, gündüz kaçık kolları pişiren kuru sıcak, akşama doğru bıçakla kesilmişçesine devinir, üşütmeye başlar. Açıkta bulduğu her tene, iğne darbeleri lüzumsuzluğuyla ince acılar bırakır.

Havanın serinlemesine bakarak üzerine kalın bir şeyler alması gerektiğini düşündü. Sonrasında da kekliklerini doyurmalıydı, “Vakit geçiyor aç kalmasın yavrucaklar!” dedi içinden. Geçen 67 koca yılın bitkin düşürdüğü bedenin sahibi, derin bir iç çekerek kulübesine yöneldi. Kamburlaşmış sırtında dünyayı taşır bir hali vardı. Karşı kayalıklardan bakanlar onu, yamacı tırmanan kervandan ayrı düşmüş, yolunu yitirmiş bir ceylan yavrusuna benzetebilirlerdi.

Kulübeden içeri girerken sendeledi. Boşlukta hissetti kendini, dizlerinin üzerine düşüverdi oracıkta. Yüzüstü yıkılmamak için sağ omzunu açık demir kapıya yasladı. Bir müddet derin aralıklarla, boğuk nefesler alarak kendini toparlamaya çalıştı. Göğsünün ortasından başlayan, oradan kollarına ve boynuna doğru yayılan bir ağrı hissediyordu. Bu ağrı gittikçe sırt ve çenesine yürüdü. Kalp atışları hızlanmış, göğüs kafesi daraldıkça daralmıştı. Bu şekilde bir süre hareketsiz kaldı. Yabancı değildi bu sıkıştırmalara. Ama her defasında ölümün kokusunu almak, her fâni gibi onu da korkutmaya yetiyordu. Her zamanki kalp sıkıştırmalarıydı yaşadığı. Bu nöbetleri son zamanlarda sıkça yaşar olmuştu. Azap tadı veren dakikaların ardından toparlandı. Bir süre sonra ise ayağa kalkabilecek gücü buldu kendisinde. Küçük iniltilerle doğruldu. Mezardan yeni çıkmış, üzerinden nemli toprakların sağa sola döküldüğü yarı ceset bir hali vardı. Ağır adımlarla, kulübenin duvarına tutunarak su kuyusuna ulaştı. Elini yüzünü yıkadı, su içti. Elleri şakaklarında olduğu halde nefeslenerek kendine gelmeye çalıştı. Islak elleriyle başını sıvazladı. Yorgundu. Soğuk suyu yüzüne vurdukça akşam rüzgârının tüylerini diken diken eden darbelerini daha çok hisseder oldu.

yaglidereli-dede

Tam da bu sırada “Arif Ağa köpek ısırmaz değil mi?” diye seslendi karayağız dağ delikanlısı.

Dönüp baktığında, birkaç yüz metre aşağıda ailesiyle birlikte çadır kurmuş olan Çoban Ali’nin yaklaştığını gördü. Aslen buraların insanı olmayan Ali, her yıl bu zamanlarda ailesiyle birlikte dağlara gelir, çadır kurup hayvanlarını otlatırdı. Bölgenin mümbit otlakları memleketin dilindeydi. Birçok aile yılın bu döneminde aynı niyetle gelir ve bir müddet kalıp dönerdi. Ali de bunlardan birisidir. Lâkin hoş muhabbeti, candan sohbetiyle ihtiyarın yaz aylarındaki vazgeçilmez dostudur. Onu sever, kıymet verir. Çok konuşarak çoğu zaman sıksa da, özünde iyi bir insan olduğunu herkes bilir.

“Yok yok, bağlıdır gel bir şey yapmaz” diyerek sesini duyurmaya çalıştı.

Hacı Arif,  Çoban Ali yaklaşırken kuyunun yanındaki ahşap taburelerden ikisini önüne çekti. Birisine kendi oturdu, diğerini ise davetsiz misafiri için ayırdı.

Kendisine ayrılan yere çabucak oturan Ali, o malum konuşkanlığıyla hemen sohbete girdi.

“Nasılsın Hacı Ağam, ne var ne yok sıhhatin yerindedir Allah’ın izniyle, arılar nasıl?”

“Sıhhatim yerinde çok şükür. Arılarsa iyi gibi görünüyor. Fakat ne olur bilmem. Bu sene çiçek yok. Bal çıkmaz zannediyorum ama yine de Allah’ın işine karışılmaz. Ne desek boş…”

Boğuk sesi ve kısa cümlelerinden keyifsiz olduğunu düşündüğü ihtiyara moral vermek istercesine:

“İyi olur üzülme be dayı. Geçen sene de böyle demiştin. Fakat 3 sağım birden yapmıştın unuttun mu?”

Rahatsızlığını belli etmek istemeyen Hacı Arif, kuyudan akan suya bakarak, donuk gözlerle cevap verdi. “Evet, öyle oldu. Rabbimin nereden ne vereceği belli olmaz. Sonumuz hayr olsun be oğul.”

Yaşlı adamın sözleri biter bitmez cebinden sigarasını çıkarıp bir çırpıda yakan çoban, ilk nefesi çekip dışarı üflerken geliş sebebini açıkladı:

“Yahu Hacı Baba, senin şu erkek eniği bana versene.”

Halsizlikten, başı önüne düşmüş olan Hacı Arif kafasını kaldırıp manidar bir bakış fırlattı:

“Olmaz, fakat annelerini alıp götürebilirsin. Ya da dişi olan yavruyu al. Ama erkeği vermem.”

Güneşin altında saatlerce hayvan otlatmaktan kapkara kesilen Ali, sol elinde sigarası olduğu halde kollarını iki yana açarak konuştu:

“Ben dişiyi ne yapayım dayı. Annelerinin de ahı gitmiş vahı kalmış. Bana erkek lazım. Kurtlara karşı iyi bunlar. Ne diyorsun, gör benim işimi hacı!”

“Olmaz” dedi.

“Senden de bir şey alınmıyor Hacı dayı.”

Alt dudağını hafifçe ısıran yaşlı adam kısa bir nefes çekti. Göğsünde takılmış bir yumru, nefes almasına mani olmuştu sanki.

“Sevdiğim ya yanımdadır ya da gönlümde Ali.”

“Peki, Arif Dayı” diyerek ayağa kalktı Ali. Biraz kızmış gibiydi ama Hacı Arif’i severdi. “Bir de şu suyundan içip gideyim. Senin suyun iyidir.”

“Senin hayvanlar nasıl?”

Kuyudan bir miktar su çekerek yüzüne vuran Çoban Ali, yutkunarak konuştu; “İyi şükür. Geçenlerde 50 tanesini verdim. Parasını peşin aldım. Allah bereket versin” Bunları söylerken avuçlarını ovuşturuyordu.

“Allah daha iyi etsin oğul.”

“Âmin. Haydi, kal sağlıcakla. Rengin solmuş kendine de iyi bak ha. Geceleri soğuk oluyor üşütmeyesin.”

Ali, yolla kavuşan yokuşu çıkarken anneleriyle birlikte oynayan köpekleri sevdi bir süre. Sonra da arkasından gelen yavruları taş atarak kovaladı. Hacı Arif olanları düşünceli gözlerle izliyordu. Onları seviyordu. Sadece dağda değil, tüm hayatından geriye kalan, bu bir çift köpekti.
Ellerini arkasında kavuşturdu. Gözlerini kısarak, annelerinin etrafında oynaşan yavrucakları bir süre daha izledi. Göğsünde bir inşirah peydâ oldu. Uzun süredir bu kadar derin bir nefes aldığı vaki olmamıştı.

“Hiçbir ana evladından, hiçbir baba ocağından ayrılmaz. Ne denli fikri olmasa da bir köpek dahi vefasız olmaz.” diye geçirdi içinden. Elbet her beklenilen an ile her beklenilen insan bir gün gelirdi.

Fakat ölmüşler müstesna.

Bazen, cesetler daha vefalıydı yaşayanların dünyasında.

Elleri yana düştü.

Gözleri yukarıda asılı…

Tek tük nefesler…

Etrafı hiç bu kadar kalabalık olmamıştı.

Kim bunlar?

Seni götürmeye gelenler.

Allah-u Ekber, Allah-u Ekber…

Abdulkerim Kolat

Tweet

Bir cevap yazın Cancel reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki Yazı

Öykülerin İlk Cümlesi

Sonraki Yazı

Minimal Öykü: Yılların Eskitemediği

İlgili Yazılar

  • 6

    Dut Ağacı

    Celal Kuru
    Yazar: Merhabalar. Yeni yazdığım...
  • 1

    Mesai

    Cüneyt Dal
    Sokağın başında bekliyorum. Bu ara...
  • 3

    Bodur

    Celal Kuru
    Bodur, çirkinliğin tarihi yeniden...
  • 1

    Apartman Odalarına Düşen Kar Taneleri

    Sizden Gelenler
    Pencere kenarındaki kanepeye elindeki...
Facebook
Twitter
YouTube
Instagram

Edebifikir Radyo

Son Yorumlar

  • Mihrinaz için buradayımhep
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?) için genel okuyucu
  • Dut Ağacı için hayri pıtır
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?) için Cüneyd Dal'ı Okur
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?) için Sühan perver
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?) için Feyyaz Kandemir
  • Yenmek(!) = Yenilmek(?) için Celâl Kuru
  • Dut Ağacı için Eksi Beş Karış Miyop
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için sıkı can iyidir
  • Sermest Gezegeni Radyo Programı için EdebiFikir

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi
  • “İyi de çocuk pencereden de düşebilir!”
  • Herkese Selam Sana Hasret
  • Genç Werther’in Acıları

Yazarlar

  1. Abdullah Karaca
  2. Adem Suvağcı
  3. Bahadır Dadak
  4. Bilal Can
  5. Celal Kuru
  6. Cüneyt Dal
  7. Davut Bayraklı
  8. Feyyaz Kandemir
  9. İbrahim Halil Aslan
  10. Mehmet Erikli
  11. Mehmet Raşit Küçükkürtül
  12. Mücahit Emin Türk
  13. Muhammed Furkan Kâhya
  14. Muhammet Emin Oyar
  15. Ömer Ertürk
  16. Ömer Can Coşkun
  17. Sizden Gelenler
  18. Süleyman Mete
  19. Sulhi Ceylan

Son Eklenenler

  • Yenileyen Yenilgi

    Mehmet Emir
    26.02.2021

  • Gölgeler Âlemi ve Yenilgi

    Davut Bayraklı
    25.02.2021

  • “Başkalarının Talihsizlikleri Baldan Tatlıdır”

    Sulhi Ceylan
    24.02.2021

  • Müsâbaka

    Ömer Can Coşkun
    23.02.2021

  • Yenmek(!) = Yenilmek(?)

    Cüneyt Dal
    22.02.2021

Çok Okunanlar

  • Ayrılık Sevdaya Dahil
  • Doğruluk ve Gerçeklik
  • Türkçe Sözlükleri
  • Racon
  • Sen de Yaz
  • Poetika Kelimesinin Tanımı ve Mahiyeti
  • Derin Yapılanma
  • Niçin Sevdiniz?
  • Suyum Unum Buğdayım
  • Ölüm Risalesi

Kategoriler

  • 2050
  • 2119
  • Buz Gibi Ofsayt!
  • Cemil Meriç
  • Darbe Gecesi Ne Yaptınız?
  • Deneme
  • Dergi
  • Devrim
  • Dosyalar
  • Edebifikir Haber Ajansı
  • Fikir
  • Günlük
  • Haber
  • Hatıra Saklama Ofisi
  • Haykırış
  • Hikâye
  • Hikmet
  • İsmet Özel
  • Karikatür
  • Kitap
  • Kitap Pusulası
  • Mektup
  • Mısra Güzeli
  • Nümayiş
  • Orada Neler Oluyor?
  • Poetika
  • Portre
  • Sezai Karakoç
  • Şiir
  • Sinema
  • Sorgulama
  • Söyleşi
  • Sözlük
  • Vasiyetim
  • Video
  • Yenilgi

Sayfalar

  • Ana Sayfa
  • Derin Yapılanma
  • Dosyalar
  • İletişim
  • Racon
  • Sen de Yaz

Seçmeler

  • 8

    Baba Okula Gitmiiyyycem!

    By Mustafa Çolak
    Anaokuluna başlayan bir çocukla babası...
  • Anasayfa
  • İletişim
Copyright 2017 - Tüm hakları Edebifikir.com'a aittir...