Büşra Çelik ile Söyleşi: “Herkes gibi herkes kadar bin bir parçayım.”

 Türk Edebiyatının genç kuşak öykücülerinden Büşra Çelik’le ilk kitabın ilk düşleri üzerine samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Vitamini kabuğunda olduğu için elmayı çekirdeğiyle birlikte yiyen Edebifikir okurlarına “Düşlerinde Elma Kokusunu” tavsiye ederiz. (Merve Çakır)

***

Merhaba Büşra, “Düşlerinde Elma Kokusu” hayırlı olsun. Klasik bir soruyla başlayacağım, sen kimsin? Büyüyünce ne olacaksın? Bize biraz kendinden ve yazma serüveninden bahseder misin?

Evvela teşekkür ederim. “Sen kimsin?” sorusunun aslında yüzlerce cevabı var. Tek bir hikâyede tek bir kişi değilim. Okulda öğretmen, evde evlat, birilerinin kardeşi, birilerinin öğrencisiyim. Kelimelerin sırlı kapısını aralamak için uğraştığım günden beri de okurum. Kitaplarla dolu bir eve doğmayıp takvim yapraklarını okumaktan keyif alan çocuk da bendim, ortaokulda öğretmeninin verdiği romanı bir gecede okuyup o efsunlu âlem içinde başka bir dünyayı keşfe dalan da benim. Yeryüzünde sürekli arayan ve aradıkça bulamayan. Her gün tamamlanan ve her gün eksik kalan. Bu cümleleri kuran romantik de benim bilgisayarı kapattıktan sonra dünyanın bin türlü derdine düşecek olan da benim. Herkes gibi herkes kadar bin bir parçayım.

Büyüyünce diye sorduğuna göre aslında hiç büyümediğimi görüyorsun. Büyüyünce “hiç” olmak istediğim için ve belki de bu çok zor olduğu için büyümeyi reddediyorum. Fakat dünya benim bu kadar büyük cümleler kurmama henüz hazır değil. Çünkü dünyanın benden haberi yok. O kadar küçük ve büyüğüz aslında.

Yazmak, sahiden bir serüven. İnsanı nereye götüreceğini bilmediğimiz, kervan yolda düzülür diyerek yürüdüğümüz bir yol. Aslında annem ile başlıyor benim hikâyem. Kendi hayatının en iyi anlatıcısı olduğunu düşünüyorum onun. Sonrasında ortaokul yıllarım ilk tohumların atıldığı zamanlar diyebilirim. Türkçe dersinde yazdığım hikâyeleri öğretmenim defterimi alıp diğer sınıflara okur ve ne kadar güzel yazdığımdan bahsederdi. O zamanlar konunun buraya geleceğinden habersizdim. Sonrasında lise yıllarında çılgın bir edebiyat öğretmeni, ki artık hocam değil abimdir, diyebileceğim bir adam dergi çıkarma fikrinden bahsetti. Yirmi küsur öğrenci ile başlayan yolculuğumuzda üç-beş öğrenci kalıp bir okul dergisi çıkarmıştık. O zaman onun söylediği şu sözü unutmuyorum. “Sanmayın ki şu an gazetelerde, dergilerde yazanlar sizden daha iyi yazıyor.” Bu vesile ile lise yıllarımda adeta yitik hazineme kavuşmuşçasına çok okudum. Üniversite dönemimde ise okuma hali devamlılığını korudu fakat neredeyse hiç yazamadım. Kendimce küsmüştüm. Bir iki e-dergiye gönderdiğim metinlerden aldığım olumsuz cevaplar sebebiyle kenara çekildim ve dört yıl boyunca neredeyse hiç yazmadım. Ardından öğretmen oldum. Çocuklarla yeni bir dünya kurdum. Ardından bir arkadaşım kolektif bir kitap üzerine bir eleştiri yazısı yazmamı istedi. Kabul etmedim, yapamam dedim. Israr etti. Sonra o yazı yayımlandı. Ardından arkadaşımdan bağımsız olarak aynı dergiye bir hikâye gönderdim. O da yayınlandı. Şaşkındım. Heyecanlıydım. Sonra Okur dergisinde kitap yazıları yazmaya başladım. Fakat benim kendi anlatacağım hikâyelerim vardı. Hikâyeye ve hikâyeme geri döndüm. Olağan Hikâye’nin ilk sayısı çıktıktan sonra bir dosya gönderdim. Kabul edildi. Ardından ikinci sayı itibarıyla kendimi mutfak ekibinde buldum. Meğer benim çevremde hikâye hakkında konuşabileceğim kimse yokmuş da o yüzden bunca zaman bastırmışım içimde büyüyenleri. O ekip ile bir yola çıktık. Üçüncü yılımızdayız. Hikâyemiz devam ediyor. Büyük bir heves, çaba ve gözükaralıkla.

Yazdıklarını iki kapak arasında görmek benim için büyük mutluluk. Süreç boyunca da ne kadar heyecanlı olduğumu biliyorsun. Peki sen ne hissettin dosyanı hazırlarken? Kitabın isminin ve ithafın hikâyesini anlatır mısın? Ya da baştan alalım, “Düşlerinde Elma Kokusu”nun yolculuğunu anlatır mısın?

Dosyayı hazırlamak gerçekten oldukça zor ve sancılı bir süreç. Bir yaz boyunca dosyanın başında oturduğumu hatırlıyorum. Keyif aldığım değil bir an önce sırtımdan indirip kurtulmam gereken bir yük gibiydi. Şu an ise kuş gibi hafifim. Garip.

Kitabın ismi, aslında ilk başta içindeki hikâyelerden birinin ismi ile aynı olacaktı. Çünkü yavrusuna isim bulamayan ana gibi ortada kalmıştı kitabım. Bari bu olsun demiştim fakat zihnimde bir yerde başka bir şey olmasını istediğimi de biliyordum. Bir de mutlaka “ELMA” olmalıydı isminde. Bir sabah çok sevdiğim bir dize ile uyandım: “Dişlerinde Elma Kokusu.” “Tamam, işte bu” dedim. Fakat bunun bir tarafa göz kırpmak olarak algılanmasından endişe ettim. Çünkü nasıl yaşadığı belirli olan bir insanım. Kendime ait bir duruşum var. Yanılma payı bırakmak istemem. Birkaç arkadaşıma ve kıymet verdiğim insanlara danıştım Telefonda bir arkadaşıma “Galiba kitabın adı Dişlerinde Elma Kokusu olacak, başka bir şey bulamıyorum” dedim. O da “Düşlerinde Elma Kokusu” mu? Harika, ben sevdim.” Dedi. Bir yanlış anlama sonucu doğru ismi bulduğumu düşünüyorum. Olan biten böyle.

İthafa gelince insanın yeryüzünde kalbini büyüterek yaşatması gerektiğine inanıyorum. Kimilerinin kalbinde ise bir avuç toprak var. O toprakta büyütüyorlar emanetlerini. Ben de onlardanım. Bu yüzden “kalbini toprakta büyütenlere”.

Elma metaforunun hemen herkeste bir karşılığı vardır muhakkak. Ancak ben senin için elma ne demek merak ediyorum.

Aslında elma Batı edebiyatında çokça kullanılan bir metafor. Fakat böyle olduğu için elmayı kullandım değil. Hikâyelerim beni buna mecbur bıraktı. Belki de ilk hikâyelerimin insanlığın da ilk hikâyesine bir atıf yapmış olmasını arzulamış olabilirim. Bilinçli ya da bilinç dışı bir tercih olabilir bu. Bunlar haricinde elmaya özel bir ilgim yok. Annem dilimleyip önüme koymasa gidip yemem bile.

Hikâyelerini kendi tecrübelerinden yola çıkarak mı yazıyorsun yoksa şahitliklerinden mi? Neden?

Aslında her ikisi. Yazdıklarım, elbette hem şahitliklerim hem de tecrübelerim. Fakat kitaptaki hikâyeler için tamamıyla böyle dersem hem yazdığım hikâyelere hem de şahsi hikâyeme haksızlık etmiş olurum. Benim hikâyelerim öncesinde kurgusunu günlerce düşünüp yazdığım metinler değil. Bazen bir an, bazen hayatın içinde bir fotoğraf karesi, bazen bir kelime zihnimdeki işaret fişeğini ateşliyor. Ardından ilk cümle ve nereye yol aldığını bilmeden yazmaya başladığım hikâyeler çıkıyor ortaya.

Oyunlu öyküler yazmıyorsun, daha “bilindik” bir anlatma biçimin var. Bunu özellikle mi tercih ediyorsun?

Bu bilinçli bir tercih değil. Böyle anlatıyorum. Başka türlü de anlatabilirim, evet. Fakat ben okurdan çok fazla saklanmayı sevmiyorum. Hikâyeyi kuvvetlendirenin biçimsel oyunlardan ziyade alt metinler, çağrışımlar, an ve geçmiş arasında kurulan köprüler olduğunu düşünüyorum. Çünkü eğer birilerinin okuyacağını umarak bir şeyler yazıyorsam ve bir kurgu oluşturuyorsam bunun okuyan kişide bir karşılık bulması gerekir. Aksi takdirde günlük tutmuyorum ama oturup günlüğüme yalnızca benim anlayacağım bir dilde yazmam daha doğru olabilir.

Hikâyelerinde geleneksel anlatıları çağrıştıran unsurlar mevcut. Buradan yola çıkarak sormak istiyorum, gelenek senin için nerede duruyor? İşin düşünce çalacağın bir kapı mı yoksa evinin başköşesinde duran değerli bir eşya mı? Belki de hiçbiri değildir, ne dersin?

 Ben İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Bu sebeple eski İngilizce dâhil günümüze kadar olan alanda birçok metin okuması ve incelemesi yapma imkanı buldum. Şu an hayranlıkla okunulan birçok Batı edebiyatı eserinin aslında mitoloji ve İncil bağlantılı olduğu bir hakikattir. Yani mitoloji ve İncil bilmeden bir batı edebiyatı okuması yapmanız mümkün değildir. Hatta birçok kült film için de bu durum böyledir. Bu anlamda gelenekten kopuk görünen Batı’nın, geleneği her ürettiği esere ilmek ilmek işlediği ortadayken bizlerin gelenekten kopuk bir edebiyat anlayışı ortaya koyma çabamızın beyhude olduğuna inanıyorum. Çağımız herkes gibi olanın değil yerli değerlerin kıymet kazandığı bir çağ iken (her ne kadar belli olmasa da bu böyle) geleneği yok saymanın kendimi yok saymak olduğuna inanıyorum. Bu sebeple şayet hikâyelerime ve şahsi değerlerime aykırı değilse geleneğin hem hayatımda hem de hikâyelerimde daima yeri olacaktır.

Teşekkür ediyorum.

Söyleşen: Merve Çakır

 

Düşlerinde Elma Kokusu kitabına ulaşmak için tıklayabilirsiniz.

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir