Hâlbuki Sonsuz

Nereye koyacağını bilemediğin bir eşyayı sıkıştırmak gibi
Sıkıştırmak bir kenara kendini ve ellerini
Atacak yer bulamadığın bir izmariti uzun uzun gezdirmek hani,
Bu hikâyenin sana aidiyeti bir evden fazlası
Çünkü inkârın, kaldırımların kazılışı ve genişletilememesi
İnkârın kötüyü çağıran her düşünce için başa döner gibi
Dönmek karın ağrılarına ve yıpramış ellerine
Başkasının odaları, akılları, dağılan hep başka
Evinde hissetmediğin neresi varsa
Hepsinde bir nişane, bir toz bıraktın
İçinde kalacak ait olmaların olmamaların
Gizledin kendini birkaç kilit çokça pencere
Hak etmediğin her şey için Hakk’a sığındım.

Ben seni bilmem ki hiç bilmedim
Şimdi saksılar arasında bildim sandığım
İçimden gelmiyor başkaca sığınaklarda bir çatı katında
Düşmemek ve kalamamak burada, içimden gelmiyor
Neyi istemiyorsam tam ortasında; hayır benden âlâ çiçek var
Her şey ela benden.

Bir rüya devamı gibi sabah uyanışlar, gidişler, dönüşler,
Doğuyor büyüyor ölüyorum üstelik
Koşup, yorulup, yorgunluğumu söylüyor
Haklı oluyor haksız kalıyor marksizm çalışıyorum
-Derdim yok değil ama bu şey hiç geçmiyor-
Şeytana ve şeytanilere karşı duruyor
Yazıp saklıyor yazıp paylaşıyor biraz durup ölüyorum
Düşüyorum gözünden üst mevkilerin
Düşüyorum nereden olursa istisnasız beş yaşıma
Durup bir ağıt tutturuyorum onlarca insan arasında, üst katlarda:
“Bizim mahallemize hiç kar yağmaz artık
Erbainde doğmuşuz bizim bahtımızı kışa yazmışlar”

Çocukluğumu söylüyorum dağlar ve yükseltiler;
Sabah erken kalkmalarım okumaya düşmeler ve
Küçük erkek çocuklarını anne gibi sevmek
Çocukken üzülebilmek ölenlere en çok, sonrası karmaşa,
Aklım fikrim denize düşmek, bir müzik açtığında
Ay var aylar var binalar ve ağaçlar
3 ağaç 30 bina gibi matematiksel değerleri yanında aklıma getirebiliyor olmam garib
Bunu geçelim çizgiler ve çizimlerle bağlı olduğum
Araya bir çizgi çekemeden ölmelik her şey.

Ölü dilleri bilip konuşmamaya alışığım
Seninle konuşmayınca anlaşılmayan lisanım tanıdık değil
Dedim, tehlikedir hani iki insan arasında toplumun dilinden fazlası
Anlamasalar da bilmek isterler, tutar imgelerini açarlar
İçini açar gibi, değil.

Gidip gelmemeyi söylüyorsun bir orman ve sinagog
Senin ağaçlarından da korkuyorum halbuki yeşil
Yeşil bizi bir araya getiren en güzel kelime
Ortak payda ve sen ne istersen öyle söyle
Yapma ışıkların karşısına güneşi değil seni koyduk
İsteseydin bir davulu da katık ederdik ritüellerimize
Fakat Asya uzak ve Gök Tanrı’nın ellerine benzemiyor ellerin
Sen en fazla bana peygamberlerden bahset, tarihten
En fazla iyi bir deryaya dalmak olsun istencimiz
Çünkü bence de mitoloji ve alt dalları, akademik ve gülünç
İnandım diyelim meyvesi olmadığında tanımlayamadığım bir ağaca
İnandım yapraksızlığına rağmen belki gövderengi de ikimizin kelimesi
Gel yeni bir kelime bulmayalım, üstelik ağaçtan
Düşmek gibi bir korku değil, korkum ağacı düşürmek
Ağacın düşecek bir yaşı yoksa, anıları
Bu bir yıkılmak olur ki ancak bir insana has.
Gidip gelmemeyi söylüyorsun bir orman ve sinagog
Senin taşlarından da korkuyorum, hâlbuki sonsuz.

Melike Kılıç

Hece/ 233

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir